CHP Zonguldak Milletvekili Adayı Doğa Şanlıoğlu: Akılcı politikalara bu hükümetin dönmesi mümkün değil; hükümet değişikliği, güven tazelenmesi şarttır

 

SeçkinHaberTv- Demokrasi ve Atılım (DEVA) Partisi Genel Başkan Yardımcısı ve CHP Zonguldak Milletvekili Adayı Doğa Şanlıoğlu katıldığı canlı yayında AKP’nin ekonomi politikalarını eleştirdi. Halkın hükümete karşı güven problemi olduğunu söyleyen Şanlıoğlu, “Enflasyon bütün vatandaşların belini bükmüş vaziyette” dedi. Vatandaşın, “Enflasyonun düzeleceğine dair de herhangi bir beklenti ya da inanç da kalmadı” diyen Şanlıoğlu, hükümet değişikliğinin şart olduğuna vurgu yaparak, “Akılcı politikalara bu hükümetin dönmesi de mümkün değil; hükümet değişikliği, güven tazelenmesi şarttır” ifadelerini kullandı.

DEVA Partili Doğa Şanlıoğlu, Sözcü TV canlı yayında hükümetin ekonomi politikalarını, Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Zonguldak’ta verdiği ‘müjdeyi’ değerlendirdi. CHP’den Zonguldak Milletvekili adayı olan Şanlıoğlu, “Zonguldak’ta da ciddi manada icra takibi dosyaları var. Herhangi bir adliyeye gittiğinizde kapıda dosya yığılı olan ve en kalabalık olarak baktığınız yer icra daireleri olmuş vaziyette. Bu da toplumun sosyolojik ve psikolojik yapısında da git gide derinlemesine bozmakta” dedi.

Eski Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in ‘bu enflasyon gerçekten ahlaksızlaştırıyor’ sözünü hatırlatan Şanlıoğlu, “Türkiye’nin gelecek nesillerine yönelik ciddi bir handikapla, ciddi manada kötü bir noktaya getirecek gibi duruyor” ifadelerini kullandı.

DEVA Partisi Genel Başkan Yardımcısı ve CHP Zonguldak Milletvekili Adayı Doğa Şanlıoğlu’nun katıldığı canlı yayında konuşmasından satırbaşları ise şu şekilde:

“Enflasyonun düzeleceğine dair herhangi bir beklenti ya da inanç da kalmış gibi durmuyor”

"Zonguldak’ta bir ‘müjde’ ilan edilmişti. O yüzden buradan halkımızla beraber görüşerek, konuşarak bayramlaşma sonrası yayına bağlandım. Burada açıkçası Cumhurbaşkanı’nın müjdesinden sonra şu müjdeyi de ben vereyim. Zonguldak’ta artık işler çok değişmiş ve Zonguldak’ta Adalet ve Kalkınma Partisi’nin birinci parti olma ihtimali çok düştü. Halkın ciddi bir güven problemi var hükümete karşı. Çünkü bu enflasyon bütün vatandaşların belini bükmüş vaziyette ve enflasyonun düzeleceğine dair de herhangi bir beklenti ya da inanç da kalmış gibi durmuyor.

“Toplanan vergilerin doğru bir şekilde kullanılmaması söz konusu”

Meksika’da özel uçağını Cumhurbaşkanı’nın sattığını gördük. Aslında bu da bu mantalite açısından çok önemli. Sizin niyetiniz ülkenin ekonomik refahıysa yapacağınız şeyler en başta bellidir. Önce tasarruf sağlayacaksınız ki sermaye birikimi olsun. Bundan sonra yatırım oluşsun, yatırım oluşacak ki istihdam oluşsun. İstihdam oluşacak ki atılım gerçekleşsin.

En başta baktığımızda maalesef ‘itibardan tasarruf olmaz’ denilerek Türkiye Cumhuriyeti’nin 84 milyonun vergileri ‘çarçur’ edilmiş vaziyette ve ciddi manada Türkiye’de tasarruf dışı bir ekonomi var. Ciddi manada gördüğümüz kadarıyla toplanan vergilerin doğru bir şekilde kullanılmaması söz konusu.

“Toplumun sosyolojik ve psikolojik yapısında da git gide derinlemesine bozmakta”

Bu ortamda maalesef enflasyonun geriye gelmesi mümkün değil. Daha acı bir tablo sizlerle paylaşayım. Bu enflasyonun olduğu bir ortamda alacaklı, alacağını alamıyor; borçlu borcunu ödemiyor ve ardından insanlar icra takipleriyle karşı karşıya kalmaya başlamış vaziyette. Şu an Türkiye’deki icra takibine düşmüş vatandaşlarımızın sayısı 20 milyon civarı. Zonguldak’ta da ciddi manada icra takibi dosyaları var. Herhangi bir adliyeye gittiğinizde kapıda dosya yığılı olan ve en kalabalık olarak baktığınız yer icra daireleri olmuş vaziyette. Bu da toplumun sosyolojik ve psikolojik yapısında da git gide derinlemesine bozmakta.

O yüzden rahmetli Süleyman Demirel’in de dediği gibi, ‘bu enflasyon gerçekten ahlaksızlaştırıyor’. Bambaşka bir noktaya getiriyor ve Türkiye’nin gelecek nesillerine yönelik ciddi bir handikapla, ciddi manada kötü bir noktaya getirecek gibi duruyor.

“Toplam 14 kat gelir adaletsizliği var”

Türkiye’deki alım gücü ne seviyede? Yarısı bizden vesaire ama, bu alım gücü seviyesi çok daha önemli meselelerden biri. Bunun asgari ücret hesabını yaparsak, herhangi bir inşaat dairesinin, çok uç rakamlara doğru gidiyor. Türkiye’de maalesef en alt gruptaki yüzde 5 ile en üst gruptaki yüzde 5 arasında toplam 14 kat gelir adaletsizliği var.

Bu da şu demek oluyor. Bunun olduğu noktada orta direk katliamı var demektir. Orta direkt yok oldu demektir. Orta direğin olmadığı bir yerde üst grup ile alt grup arasında bir duygusal ilişki de olmaz. Zamanla da bu empati boşlukları Türkiye’de bambaşka noktalara getirir.

“En zenginler daha zengin, fakirler daha fakir”

Hepimizin malumu, belli hükümet yanlısı mensupların belli noktalarda ciddi bir ekonomik refahı olduğu an, toplumla duygusal ilişki kuramayışı, bunları hep haberlerde görüyoruz. Bu duygusal noktalar iyice kopmuş vaziyette ve Türkiye sosyal adalet endeksinde, ekonomik adalette her geçen yıl çok geriye gidiyor. En zenginler daha zengin, fakirler daha fakir; klasik bir hikâyeye dönmüş vaziyette.

Türkiye’de de lüks tüketim şu an çok fazla. Lüks bir araç alsanız, belki bulamayabilirsiniz ama dünyanın en fakir ülkelerinde bile dolar milyarderi vardır. Önemli olan zengin tabakanın varlığı değil, orta gelir grubunun varlığıdır. O yüzden zenginliğin tabana yayılması gerekir. Şu anki ekonomik sistemlerin tamamı zengini daha zengin, fakiri daha fakir yapar.

“Ülkenin geleceği noktasında çok ciddi soru işaretler ve çok ciddi manada kaygılar barındırır”

Türkiye’de emek ve sermayenin milli gelirdeki payı vardır. Bu dünyadaki her yerde bir endeks şeklindedir. Özellikle son dört yılda Türkiye’de üretilen tüm ekonomik gelirde, sermayenin payı, emeğin payını çok geçmektedir. Yaklaşık yüzde 28 bandında, 100 lira üretiliyorsa bunun sadece 28 lirası emek karşılığındadır kalanı ise sermayeler karşılığındadır.

Aslında bu da ülkenin geleceği noktasında çok ciddi soru işaretler ve çok ciddi manada kaygılar barındırır. Ben bugün emeğin kentindeyim. Geçtiğimiz günlerde maden işçileriyle madende sahur yaptık, onlarla konuştuğumuzda şunları duyuyoruz: Biliyorsunuz, yer altında çalışan işçiler en az çift asgari ücret almak zorunda. Bazı şirketlerin çift asgari ücret ödeyip bir asgari ücreti elden dahi aldığını duyuyoruz. Bunu duyunca ben gerçekten çok şaşırmıştım, bu maalesef gerçek. Böyle olduğu vakitte de açıkçası işçi de iş bulamadığı için yapmak zorunda kalıyor. İşveren de kazanamadığı için belki de bunu yapmak zorunda kalıyor.

“Hükümet değişikliği, güven tazelenmesi şarttır”

Bu ekonomideki bu yalpalamalar, rasyonel dışı tüm politikalar aslında topluma o kadar büyük sorunlar açıyor ki. Biz bunların bir kısmını görebiliyoruz, bir kısmını göremiyoruz. Hani depremlerde hasar tespiti yapmak çok zor ya; ekonomide de bunu hasar tespitini yapmak çok zor. Bunun sonuçlarının ne olacağına yönelik hasar tespitlerini yapmak çok zor. O yüzden acilen akılcı rasyonel politikalara dönmek gerekir, ancak buna da bu hükümetin dönmesi de mümkün değil, inandırıcılığını yitirmiştir. O yüzden bir hükümet değişikliği, güven tazelenmesi şarttır.

“Düğmenin yanlış iliklenmeye başlanmasıyla başladı bu işler”

Düğmenin yanlış iliklenmeye başlanmasıyla başladı bu işler. Faiz mi enflasyona, enflasyon mu faize sebebiyet veriyor tartışmasından başladı süreç, ardından kur korumalı mevduatlarla devam etti. Ardından özellikle belli meblağ üzerindeki dolar kurlarını sabitleme, belli kısımda ihracatçılardan bozdurma zorunluluğu gibi yanlış silsileler peş peşe devam etti. Bunların devam etmesiyle birlikte bu sefer şunlar söylenmeye başlandı: Konutta temmuz 2023’e kadar yüzde 25 sadece yıllık zam yapılabilir dendi. Bu sefer o konutu alan, kiraya yatırım yapmak isteyen kişi de borcu o seviyede farklı noktaya gidiyor. Orada yüzde 25’te kaldı. Diğer noktada farklı kiralar ortaya çıktı.

Şanlıoğlu, ekonomiye güveni verdiği örnekle açıkladı

Ekonominin temeli güven derler ya; güvenin olmadığı noktada bunlar oluşuyor. Bunun da çok basit bir örneği var, derslerde hep anlatılır. Bir kişi gelir der ki ben odanıza bakmak istiyorum der, 100 dolar; buyurun der ben size vereyim ama odanıza çıkıp beğenmezsem paramı iade alabilir miyim derler; 100 doları verir. Otelin manava borcu vardır, 100 doları öder, manavın bakkala vardır, onu öder. Bakkalın otele borcu vardır gelir onu öder. Tüketici gelir ben beğenmedim odamı paramı geri alabilir miyim der, buyurun paranız der. Hiçbir işlem yapılmaz ama üç kişinin borcu kapanmış olur, bu kadarlık hacim yaratılır.

“Bu hükümet sistemiyle, ne yabancı sermaye Türkiye’ye gelir, ne de Türkiye’nin yerli sermayesi harekete geçer”

Şu an Türkiye’de maalesef bu güven ortamı olmadığı için bakkal manavla, manav otelle kavga ediyor. Müşteri resepsiyonla kavga ediyor örnek vermek gerekirse. Bu noktada ekonomik bir kaos oluyor. Doğru kelime ekonomik kaos. Bunu aşmak için de yapılacak en önemli şey güven, güven, güven…

Bu güveni de kaybetmek çok kolay ama kazanmak çok zor. O yüzden bu hükümet sistemiyle, ne yabancı sermaye Türkiye’ye gelir, ne de Türkiye’nin yerli sermayesi harekete geçer. Özellikle de bu tarz faizin çok yükseldiği, kur korumalı hesapların olduğu noktada da bırakın yabancı yatırımcıyı, yerli yatırımcınız dahi sizin parasını sisteme koymasını ikna edemezsiniz.

“Yapılacak en önemli hadiselerden biri de de sisteme olan güven inancını ve piyasa şartlarını doğru bir şekilde sistematize etmek”

Burada yapılacak en önemli şey biz, Ortak Politikalar Mutabakat Metni hazırladık. Bu metnin en büyük başlıklarından biri de ekonomiyle başlıyor. Burada vergisel sistemlerden tutun da ekonominin sürdürülebilir, doğru ve uluslararası yatırımcıda güven veren, yerli yatırımcıya güven veren sistemlerin gelişmesi bunun üzerinden gidiliyor. Burada yapılacak en önemli hadiselerden biri de sisteme olan güven inancını, rekabet hukuku çerçevesinde, bunu sağlayarak, haksız rekabetleri de önleyecek şekilde sermayeyi ve piyasa şartlarını doğru bir şekilde sistematize etmek. Bunları yapmak için de gerçekten önümüzde ne yapılacağını, ne zaman kaç gün içerisinde hangi kurumlarla yapılacağı ile birlikte eylem planlarımız hazır. Bunların hepsinde biz vatandaşlarımıza açtık, hep olumlu dönüşler geliyor.

“Sadece ekonomi politikalarıyla da bu iş olmuyor

Bunu sağlayacak politika setlerimiz de hazır ama şunu da ifade edeyim. Sadece ekonomi politikalarıyla da bu iş olmuyor. Dünyanın tamamında bunlar sebep-sonuç, sonuç-sebep oluyor. Hukuk sisteminin de bunun beraberinde gelmesi gerekir. Hukuka olan güven endeksi zayıfladıkça ekonomiye olan güven de azalıyor. 2002 yılında hukuka olan güven endeksi yüzde 60 seviyesindeyken bugün bu endeks yüzde 20. Yani şu demek oluyor bu: Toplumun yüzde 80’i işinin etkin, hızlı ve adil çözüleceğine inanmıyor. Bu ortamda ekonomi politikasının da iyi olması beklenemez. Bu toplumun yüzde 80’i içerisinde Adalet ve Kalkınma Partisi’ne de oy verenler var, diğer partilere de var. Toplumun geniş kesiminde hukuka olan güveni sağladıktan sonra ekonomik güvenle birlikte Türkiye’nin müreffeh günlere gelmesini sağlayacağız ve bölgenin en güçlü ekonomisi haline getireceğiz. “