100 yıllık hesaplaşma! Henüz sona ermedi…- Videolu Özel Haber
SEÇKİNHABERTV- 20.Yüzyılın başlarındaki Osmanlı Devletinin durumunu ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuna giden süreci anlamak için, o günkü genel koşulları iyi bilmek, olayları soğukkanlı bir bakış açısıyla değerlendirmek gerek.
Yazar Tayfun Çavuşoğlu anlatıyor:
Osmanlı topraklarının önemli bir bölümü ve hatta başkent İstanbul işgal altındayken, son Osmanlı Padişahı Vahdettin, kurtuluşu İngiltere’nin himayesinde arıyordu.
İngiltere başta olmak üzere işgalcilerin hoşnutsuzluğuna ve hatta garezine yol açacağı düşüncesiyle, milli mücadeleye karşı çıktığı gibi, onayladığı fetvalar ve idam cezalarıyla, başta Mustafa Kemal Paşa ve milli mücadele önderlerini ölüme mahkûm etmekten de çekinmedi.
Üstelik bununla da yetinmedi, Kuvayı Milliye üzerine asker gönderdi, iç savaşa da yol açtı. 1919-1922 dönemi Türkiyesi’nde yaşananlar, iç içe geçmiş şekilde hem iç savaş hem de bir bağımsızlık savaşıdır. İç savaştır, çünkü, Padişah Vahdettin, saltanatının devamına engel olarak gördüğü asi güçlerin yani Kuvayı Milliye’nin ve önderlerinin ortadan kaldırılması için Şeyhülislam Dürrizade Abdullah imzasıyla hazırlattırdığı fetvayı derhal onaylamış, Kuvvacıların öldürülmesini caiz ve farz ilan etmiştir.
Bu fetvayı, Mustafa Kemal ve arkadaşlarına Nemrut Mustafa mahkemelerinde verilen idam cezaları takip etmiştir. Kuvayı İnzibatiye adı altında bir birlik oluşturulmuş, halife ordusu diye anılan bu birlikler, ölümüne nefret edilen İttihat ve Terakki’nin devamı saydıkları Kuvayı Milliye ile savaşmıştır.
Bizim genel olarak iç işyanlar başlığı altında okuduğumuz olaylar Osmanlı hükümeti ve padişahın bu tutumunun sonucudur, kardeş kavgasıdır, iç savaştır.
Bu bağımsızlık savaşı hem işgalci güçlere yani Yunanistan, İngiltere, Fransa ve İtalya’ya, hem de iç savaşın tarafı olan, Kuvayı İnzibatiye başta olmak üzere Kuvayı Milliye’nin üzerine asker gönderen ve önderleri hakkında ölüm emirleri yayınlayan Osmanlı Hükümetine karşı çok boyutlu olarak verilmiştir.
Meclis çatısı altında hem iç savaş, hem de başta Yunanistan olmak üzere dış güçlere karşı bir konvansiyonel savaş yönetilmiştir.
Tarih kitaplarında bu iç savaş boyutu, “isyanlar” diye küçümsendiğinden, gerektiği gibi irdelenmemektedir. Oysa iç savaşta verilen can kaybı ve maddi zarar, dış düşmanlara karşı verilen savaş zayiatı ile aynı düzeyde ve belki de daha fazladır.
O günlerdeki iç savaşta, gerek Kuvayı İnzibatiye saflarında savaşan, gerekse iç isyanlarda İttihat ve Terakki’nin devamı olarak gördüğü Kuvayı Milliye ve milli mücadeleye karşı çıkarak Osmanlı hükümetinden yana tavır alanların temsil ettiği anlayış, bugün de cumhuriyet karşıtlığı, devrim karşıtlığı olarak canlı tutuluyor.
Yani iç savaşın hesaplaşması henüz sona ermiş değil.
Mesele bundan ibarettir…
Detaylar videoda…
https://youtu.be/u2v175Nsv9I