Hayatta, acıdan çok ne var? Diye söylenebilirsiniz. Sevinçli günlerimiz güneşlerimiz, acılı günlerimiz yağmurlarımızdır, diye de düşünebilirsiniz. Ama asla acılar içindeyken, birilerinin acınızla beslenmesini istemezsiniz.
Çevremizde acının işlendiği ve bir şekilde karşımıza çıkan anları olmuştur. Kimi şarkılarında, kimi yazılarında, kimi de yaşantılarında acılarla beslenerek kendilerine yer edinmeye çalışmıştır.
Hayatta kendi acılarıyla beslenenler ya da başkalarının acılarından zevk alarak beslenenler vardır. Her ikisi de kendince yaşadıklarını savunur.
Bazen öyle günler anlar gelir, sözcükler insanın boğazında düğümlenir ve anlatmak istediklerini anlatamazsın. Sözcükler acılarını tarif edemez. Ne şairler o yaşadıklarını tam hisseder, ne de sarılıp teselli edenler; sadece yaşayanlar bilir, içindeki volkanı.
Acıyı yaşayan askerlerin ya da başka insanların her birinin içinde ayrı bir hikâye vardır. Kimi evlidir, kimi bekâr, kiminin sevdiği vardır, kiminin çocuğu. Ama hepsinin değişmez ortak yanı anneleridir; Onlara hayat veren, dokuz ay karnın da taşıyıp, sonra da ömür boyu yüreğinde hep taşıyanlardır. Kimi ailesine kendisine iyi bir gelecek için kimi çaresizlikten kimi kendinin bu yolda feda etmek istediği için kaderine askerlikle yeni bir yol çizerek gitmiştir.
Umut ve umutsuzluğun hikâyeleri arasında yaşamıştır. Kimi bir evin bir evladıdır. Kimi yıllar sonra tedaviyle kavuştuğu evladını yetiştirip askere göndermiştir. Hepsi birer candır, birer fidandır geleceğe dair hayalleri olan.
Acıyla yaşayanlar bilir ki acı tarif edilemez. Acı, düştüğü yakar ve onları en iyi anlayanlar onlar gibi yüreklerinde öyle acıları yasayanlardır.
Acı, paylaştıkça azalır dağılır. Acı yürekte hiçbir zaman sönmez sadece alışırsın acılara. Acıyla yaşayanlara tebessüm edemezsiniz.
Vicdanı olan, acıyı yaşayanı teselli etmeye ve onun acısını paylaşmaya çalışır. Vicdanını kaybedenler ise bir gün aynı acıyla yüzleştikleri zaman anlarlar acıyla yasayanların hislerini; acının ne kadar yürekte iz bırakacağını, gidenin geri gelmeyeceğini...
O zaman anlarlar da iş isten çoktan geçmiş olur çoğu kişi için...
Evet… Acılar insanı olgunlaştırır ya da acılarla yaşamaya alıştırır. İçimizdeki yaralar sönmez, sadece o yaralarımızla yaşamaya alışırız.
Kor bir kere girdimi yüreğe, onu hiçbir güç söküp atamıyor. Sadece bilinçaltına saklanıyor.
Yeni acılarla karşılaştığımızda da o gizlendiği yerlerden çıkıyor ve unuttuk sandığımız her şeyi yeniden bize hatırlatıyor.
Sevdiklerimizi kaybettiğimiz zaman izleri, acılarıyla içimize kazınır ve kalan ömrümüzü onların bıraktıkları acıları yüreğimizde taşıyarak yaşarız.
Acılarla beslenilmez, beslenenler ise kendi benliklerini kaybetmiş kişilerdir. Vicdanlarını askıya atmış, ruhunu karanlık köşelerde saklayanlardır.
Hele bir de;
Şehitlerin acılarıyla, asla beslenilmemeli ve istismar edilmemeli...
Yaşanır o acılar ve yüreğe kazınır, saygıyla ve sevgiyle anılarak…
Yukarıdaki sözlerime rağmen yine de soruyorum; sizce; acılarla beslenilmeli mi, beslenilmemeli mi?
Cengiz Çetik