“Mutluluğun hikâyesini yazamam, ama sana mutsuzluğun romanını yazarım.” Diyen, şu anda yaşamayan bir arkadaşımın sözü takıldı, nedense bu gün aklıma… Kendisini sevgiyle anıyorum.
Mutsuzlar dünyasında, ülkesinde, yerinde; hepimiz mutluluk hayali kurmanın derdinde gibiyiz. Çoğumuz yoksa Polyannacılık mı oynuyoruz şu hayatta?
Kim bilir?
Son günlerde kime sorsan, “Nasılsın?” diye, içlerinde birikenler dağ olmuş, deşarj olacak, konuşup rahatlayacak yer arayanlarla dolu... Onlar, derdini dinleyecek birini buldu mu da içindekilerini bir bir sıralıyor, döküyor.
Hayat acımasız, dünya acımasız, insanlar da maalesef en büyük acımasız…
Bu dünyaya en büyük zararı veren insanlar… Doğaya, hayvanlara, bitkilere ve insanlara…
Evet, en büyük tehlike, insanın insana yaptığı tehlikedir. Elde etmek istediği her şeyi, elde etmek için yapmayacağı kötülük olmayan İNSANOĞLU!
Hükmetmek; zirveyi ele geçirmek, koltuk hırsı, aşk saplantısı vb. için yapmayacağı şey yoktur.
Napolyon’un söylediği gibi, ”Para, para, para…” her şeyde para bir adım önde… Aşkta, beslenmekte, barınmakta, sahte mutlulukta ve zirvede yaşamak içinde PARA!
Mutluluklarımız ortak olması gerekirken mutsuzluklarımız ortak… Maalesef!
Sevinçlerimiz, mutluluklarımızsa; üzüntülerimiz de mutsuzluklarımızdır.
Hayat da, nedense üzüntülerimiz,sevinçlerimizi hep bastırıyor.
Acılarımız hep derin izler bırakıyor.
Koşullu bir hayat hep öne çıkıyor; Huzur verirsen, huzur alırsın.
Bazen istisnalarla huzur vermeye çalışsa da bir insan:karşısındaki insan da bazen huzurunu bozmak için her şeyi bahane edebiliyor.
Mutsuzluğun üzerine mutluluk inşa edilemez. Etmeye çalışsan da fazla sağlam olmaz, ayakta duramaz, zamanla yıkılır.
Mutluluğun üzerine de mutsuzluk inşa edilemez. Sonuç, her zaman mutsuzluk olur.
Hayat da bir matematiktir. Bakış açısına göre yaşadığımız olayları ve gelişmeleri yorumlayabiliriz. Örneğin; mutluluğun üzerine mutluluk inşa edilirse mutluluk olur. Bu matematikte; artı +artı ise sonuç her zaman artı olduğu gibi, eksi- artı veya artı-eksi ise her zaman eksi verdiği gibi... Burada Mutluluk artı ise, mutsuzluk eksi olur. Sonuç, içinde mutsuzluğun olduğu her ortamın sonucu daima MUTSUZLUK!
Huzurun olduğu yerde mutsuzluktan söz edilemez. Güven, sevgi, neşe ve sevinç çığlıkları bazen bir anlık da olsa en değerli anlardır. İnsanın içine mutluluğun, huzurun ışığını gönderir. Yaşandığı o anlar da ruh sağlığı zirvededir. Zayıfladıkça ruh sağlığın içten içe bozulmaya başlar. Ve domino taşlarının yıkılması gibi; bozuldukça her şey, mutsuzluğun içinde sahte mutlulukların peşine takılırsın… Sahte olduğunu bile bile… Sadece bir anlık, bir damlacık huzuru ve mutluluğu yaşamak için…
Nazım Hikmet’in “Sen mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin?” dizesinin yer aldığı “Saman Sarısı” adlı şiirinde seslendiği;
“…işin kolayına kaçmadan ama
gül yanaklı bebesini emziren melek yüzlü anneciğin resmini değil
ne de ak örtüde elmaların
ne de akvaryumda su kabarcıklarının arasında dolanan kırmızı balığınkini
sen mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin…” dediği gibi mutluluğun resmini yapabilir miyiz?
Yapabilir misiniz?
Huzurun hayatta kaybolmadığı, mutluluğun satırlarda değil yürekte yaşandığı bir dünyanız olsun.
Ütopyalarla kurulsa da hayalleriniz, gerçeklerde kırılmasın kalpleriniz…
Cengiz ÇETİK- 02.04.2023- Finike