Her deprem olduğunda eksiklerimizi görmeye çalışırız, dersler çıkarırız ya da çıkardığımızı zannederiz. Depremlere karşı hazır mıyız? Yarın başka bir deprem olsa orada yaşayanların binaları, onları ne kadar şiddetindeki bir depreme kadar koruyabilir?
Binaların yapımında, denetiminde, deprem öncesi eğitim ve tedbirlerde gereken özeni gösteriyor muyuz? Bir Japonya’daki binaların depreme karşı yapımında gösterdiği titizliği ülkemizde kaç kişi gösteriyor? Yanıtları hiç hoşumuza gitmiyor, değil mi? Bazılarını daha çok rahatsız ediyor. İnsanları susturarak hayatlarını kurtaramazsınız. Onların sesine kulak vererek gerekli tedbirleri katı bir şekilde alarak kurtarabilirsiniz.
Depremlerde büyük korkular yaşıyoruz. Çünkü binalarımız ne kadar sağlam, bilmiyoruz. Kaç şiddetindeki bir depreme, kadar dayanabilir, bilmiyoruz. Sağlam olmayan binalara sağlam raporlar verildiğini duymak bile huzursuzluk yaratıyor. Oturduğumuz binanın kartondan evler gibi yıkıldıktan sonra sizlerin üzülmesini istemiyoruz. Yıkılmadan önce öyle binalardan bizleri kurtarmanızı istiyoruz. Malzemeden çalan müteahhidi, çürük binalara sağlam raporun altına imza atanları; insanları depremlere ölüme sebebiyet verdikleri için yargılanmalarını istiyoruz. Çünkü öyle olursa ölüme sebep olacakların hızını biraz da olsa kesebiliriz. Yoksa her depremde ölenlerin arkasından üzüntülerimizi belirten, kader deyip geçiştirilen telafi edilemeyen acılar yaşarız. Deprem değil, artık depreme dayanıksız çürük binaların ölüme neden olduklarını kabul etmeliyiz. Bu yanlışlara son vermek için de duyarlı olarak gerekenin yapılmasını sağlamalıyız. İnsan hayatı kutsaldır ve hiç kimsenin keyfine bırakılamayacak kadar özeldir.
Deprem anındaki yaşanılan can korkusu tarif edilemez. Bir de artçı depremlerle bile panik ataklar yaşayıp; deprem içinde, depremler yaşıyorsa ruhumuz ve bedenimiz, artık gerisini siz düşünün…
İmkânsızlıklar, yokluklar, çaresizlikler, tedbirsizlikler hepsi hepsi insanın içinde depremle birleştiği an, çok daha yıkıcı olur. Onun için kimsenin kimseye, deprem içinde büyük depremler yaşatmaya hakkı yoktur. Siz, biz, hepimiz; gelecek depremlerde, içimizdeki depremleri de azaltarak yaşatmak için birlikte var olmalıyız.
Depremlerde, iletişim bağımız koptuğu an, içimizde de beklenmedik depremler yaşarız. Özellikle günümüz dünyasının teknolojisi, cep telefonunu kullanamazsak…
Bunu son depremlerdeki etkisini ve artı ve eksilerini tartma şansımız oldu.
Bir iletişim, bir hayat kurtarabilir.
Depremlerle her yıl bir şekilde yaşayan ülkeyiz. Kaç bina depremler karşısında dayanıksız ve depremler karşısında kaç kişinin ölme riski var? İnsan hayatına değer vermeyenlerin, yeni depremlerdeki acı kayıplarda payına düşeni alması gerekir.
Depremlerde hep aynı, benzer sonlar mı yaşanacak?
Her deprem sonrası benzer hikâyeler mi dinleyeceğiz?
Sağlam olmayan binalarda oturmak zorunda olan aileler, kendi elleriyle kaderlerini mi çiziyor?
Tedbirler, hep deprem sonrası mı akıllara gelecek?
Deprem içinde, deprem mi yaşamak zorundayız?
Sorular, sorular bitmeyen binlerce sorular…
Bugün, yarın, önümüzdeki ay, yıl içinde yaşanacak büyük depremlere karşı yapılması gereken hazırlıkları yapabiliyor muyuz?
Yeni depremlerde, depreme dayanıksız yapılan binalarla işlenecek cinayetlere yine sessizce kader mi diyeceğiz?
Bir düşünün o depremlerde neden hep yoksul ailelerin oturdukları yerler yıkılıyor?
Çünkü insanların hayatlarını değil, ellerindeki parayı nasıl alırız diye düşünenler, çürük binalarla onların hayatlarına da kast ediyor?
Peki, ne cezası var?
Onları durduracak ne var? İşte tüm bu soruların yanıtlarını da siz verin… Siz verin, verebiliyorsanız eğer... Siz!
Cengiz Çetik