Ansiklopedilerin yaygınlaştığı dönemde bir maddedeki hatanın kopyala-yapıştır uygulamasıyla çoğaldığını gördük. Ansiklopedi maddelerinin güncellenmesi ek maliyet gerektiren bir iştir. Bu işe yayın piyasasında “tamirat” adı verilirdi. Hâlâ öyle mi bilmem.
İnternet çağında ise bilgiye ulaşmak ne denli kolaylaştıysa, hatalı bilgi de o denli yaygınlaştı. Türk musikisi tarihi de bu kopyala-yapıştır işlerden nasibini almakta kaçınılmaz olarak.
Bunun örneklerinden biri de “Bir bahar akşamı rastladım size” adlı Selahattin Pınar bestesi olan Hicaz şarkı.
“Yaşamı hakkında çok ayrıntılı bilgiye sahip olmadığımız Fuat Edip’in bu sevilen şarkısıyla ilgili yürek burkan öyküsü anlatılanlara göre şöyledir; 19-20 yaşlarında iken rüyasında çok güzel bir kız görür. Ve rüyasında gördüğü o dünyalar güzeli kıza gönlünü kaptırır.
Genç adam yıllarca rüyalarının aşkı olan o güzel kızı bulma hayaliyle yanıp tutuşur, fakat ne yazık ki bulamaz. Oğullarının günden güne eridiğini gören ailesi bu duruma çok üzülür. Bir şekilde oğullarının ev bark sahibi olmasını isteyen ailesi ve yakınları Fuat Edip’e baskı yaparak onu evlendirirler.
Aradan uzun yıllar geçer. İstanbul’a gelen Fuat Edip’in yolu bir bahar akşamı, Acıbadem semtindeki Çamlıca Kız Lisesi’nin önünden geçer. Vakitlerden akşamüstüdür…
Okul zili çalmış ve öğrenciler neşeyle evlerine gitmek üzere dağılmışlardır. Tam bu sırada oradan geçen Fuat Edip’in gözüne kalabalığın içinde arkadaşlarıyla gülüşerek giden güzel bir kız ilişir.
Şair, adeta donakalır, kendinden geçer. Çünkü bu güzel kız yıllar önce rüyasında görüp âşık olduğu kızdır. Artık yaşı hayli ilerlemiş olan Fuat Edip ister istemez genç kıza bakar kalır…
Onun kendisine dikkatle ve şaşkınlıkla baktığını fark eden genç kız da utanarak başını önüne eğer. Aradan uzun yıllar geçmiş, şairimiz ev bark sahibi olmuş, yaşlanmıştır, yani artık her şey için çok geçtir.
Fuat Edip, adeta beyninden vurulmuş bir hâlde yoluna devam ederken o unutulmaz mısralar dökülür yüreğinden: “Bir bahar akşamı rastladım size… / Daha önceleri neredeydiniz?”
Bu zarafet, özlem ve duygu yüklü dizeler daha sonra Türk müziğinin usta bestekârı Selahattin Pınar tarafından bestelenir ve müziğimizin en sevilen şarkılarından olur.”
İnternette dolaşan hikâye bu.
Bir konuda araştırma yaparken herkes gibi yazılım kaynakları tararım. Ama dost sohbetlerinde araştırdığım konuyu söyleyerek yeni kaynaklar bulmaya çalışırım. Yine böyle bir sohbetteyim. Gazeteci ağabeyim Mustafa Uysal’a bestelerin hikâyelerini araştırdığımı söyledim. “Bir bahar akşamı rastladım size adlı şarkının hikâyesini biliyor musun?” diye sordu. Ben de yukarıdaki hikâyeyi anlatmaya başladığımda gülerek “Şarkının gerçek hikayesi bende, hem de gazetede yayınladım. Sana o kupürü veririm” dedi.
Birkaç gün sonra Mustafa Uysal’ın Hürriyet Akdeniz ekinin 28 Şubat 2005 tarihli İkinci Bahar adlı köşesindeki yazısının kupürü elimdeydi.
Sökmen Baykara yine değerli bir gazeteci ağabeyimiz. Arkadaşlarıyla bir sohbet grubu kurmuşlar. Yaz kış denize de giren bu grup, Sökmen Baykara’nın balkonunda Akdeniz’e ve Beydağlarına karşı eskiden yeniden sohbet ediyorlar.
İşte bu sohbetlerin birinde Sökmen Baykara “Bir bahar akşamı rastladım size” adlı şarkının hikâyesini anlatır. Sözü Sökmen Baykara’ya bırakalım.
“Gazeteci arkadaşım Emel Aktuğ, yıllar önce bir sohbet sırasında, ‘Sökmen, sen İzmir’de hangi lisede okudun?’ diye sordu.
‘Namım Kemal Lisesi’nde’ dedim. Hocalarımı sayarken, edebiyat hocamızın da Fuat Edip Baksı olduğunu söyleyince, güldü. ‘Yahu biliyor musun, Fuat Edip benim için şiir yazdı’ diye başından geçen o güzel hatırayı anlattı.
Güzelyalı sırtlarında pikniğe gitmişler bir bahar günü. Tabii, Emel Aktuğ zaten güzel insan. 1950’li yıllar. Genç, güzel ve biraz da mahcup yapılı liseli bir öğrenci.
Bir ara göz göze gelmişler. Emel de mahcubiyetten başını biraz öne eğmiş.
Fuat Edip, daha sonra şöyle bir şiir yazmış.
Bir bahar akşamı rastladım size
Sevinçli bir telaş içindeydiniz
Uzaktan bakınca gözlerinize
Neden başınızı öne eğdiniz…
İçimde uyanan eski bir arzu
Dedi ki yıllardır aradığın bu
Şimdi soruyorum büküp boynumu
Daha önceleri neredeydiniz.
Bir huşunet vardı cevabınızda
Doğru kabahat hep bu geç yaşımda
Bütün kâinatı yıkıp bir anda
Beni mahzun koyup gittiniz.”
(Şiirin son dörtlüğünü Murat Bardakçı Hürriyet Tarih Ekinde 23 Nisan 2003 tarihinde yayınlamıştır.)
Şiirin nasıl bestelendiğini ise Murat Bardakçı aktarıyor. Fuat Edip yazdığı şiiri İstanbul’da yaşayan ünlü bestekâr Selahattin Pınar’a posta ile gönderir. Günler, haftalar geçer bir ses çıkmaz. Fuat Edip radyo başında her programı merakla dinlemektedir. Çıkan plakları ise takip etmektedir.
Bir konser için İzmir’e gelen Selahattin Pınar ile karşılaşmasında gönderdiği şiirden söz ettiğinde eline ulaşmadığını öğrenir. Şiiri dinleyen Selahattin Pınar, bir daha göndermesini ister. Bu kez mektup yerine ulaşır ve o güzelim eser bestelenir.
Sözü yine Sökmen Baykara’ya bırakalım.
“Herkes de bu şiiri Fuat Edip Baksı’nın bir öğrencisine yazdığını biliyor. Emel Aktuğ da âşık olunmayacak bir insan değil ki! Fevkalâde güzel bir insan. Şarkı dilden dile dolaşınca Fuat Edip Baksı bir şiir daha yazmış.
Dile düştüm senin yüzünden dile / Bana çatılmayan kaşlar kalmadı / Üstelik bu acı sitemlerine / Ağlayan gönülde yaşlar kalmadı / Dargınlık bir yandan eller bir yandan / Gel gör ki bıktırdı beni canımdan / Seni sevdim diye dosttan düşmandan / Bana atılmadık taşlar kalmadı.
Bu şiir de yine Selahattin Pınar tarafından Segâh makamında bestelenir.
Sökmen Baykara’nın bu hikâyeyi anlatmak için Emel Aktuğ’dan izin aldığını altını çizerek söylemem gerekir.
Meraklısı için ek (1): İnternette “Yaşamı hakkında çok ayrıntılı bilgiye sahip olmadığımız Fuat Edip’in” ifadesi dikkatinizi çekti mi bilmem?
Hâlbuki Yasemin Mumcu Ay’ın “Bir Bahar akşamı Fuat Edip Baksı Hayatı-Sanatı-Eserleri” adlı bir kitabı var. (Önsöz Basım ve Yayıncılık, İstanbul, 2008)
Araştırmacı onun asıl bilinen yönüne, güftelerine değinerek şunları söylemektedir: “Fuat Edip gerçek ününü dillerden düşmeyen güftelerine borçludur. TRT repertuvarında, güftesi Fuat Edip Baksı’ya ait 27 şarkı mevcuttur. Kendisiyle yapılan bir röportajda 51 güftesinin olduğu, bunlardan 26’sının plağa okunduğu belirtilmesine rağmen, incelemelerimiz sonucunda 48 güftesini tespit etmiş bulunuyoruz.”
Meraklısı için ek (2): Fuat Edip BAKSI kimdir?
1912’de Diyarbakır’da doğmuş, ömrünün çoğunu İzmir’de geçirmiş bir öğretmen, şair ve güfte yazarıdır. İlköğrenimini Urfa’da tamamladıktan sonra ortaöğrenimine Elâzığ Erkek Muallim Mektebi’nde devam eden Baksı, mektebi bitirdikten sonra Zonguldak’a tayin edilir. Burada yedi yıl görev yaptıktan sonra İstanbul Üniversitesi’nde fark derslerini vererek, Türkçe öğretmeni olur ve 1937’de İzmir Erkek Lisesi’ne tayini çıkar. Geldiği ilk günden itibaren çok sevdiği bu şehirden ölene kadar ayrılmayan Baksı, İzmir’de değişik okullarda görev aldıktan sonra 1965’te emekli olur. Aynı yılın haziran ayında Kayhan Yalkız’la evlenir. 1966’da açılan İzmir Yüksek İslâm Enstitüsü’nde İslam Türk Edebiyatı ve İslami Türk Edebiyatı Hitabet ve İnşad öğretmeni olarak 1971’e kadar çalışır. Her on bir İzmirliden birinin hocası olarak kabul edilen Fuat Edip Baksı, 1974’te kansere yenik düşerek 62 yaşında hayata veda eder.
Yayınlanmış 10 kitabından altısı şiir, ikisi inceleme, birer tanesi roman ve gezi-hatıra tarzındadır. Ancak yazarın şiir, roman ve inceleme türünde tefrika olarak yayınlanmış olsa da kitap haline getirilmemiş pek çok roman ve inceleme yazısı bulunmaktadır.
Şarkının internetteki hikâyesine bakarsanız ailesinin baskısıyla evlenmişti. Evlilik tarihi 1965. Bu tarihte Fuat Edip 53 yaşındadır.
Meraklısı için ek (3): Ölümü üzerine verilen ilan
“Bir bahar akşamında aşkı bulup, bir sonbahar akşamında ebediyete göçen güzel İzmirimizin, Türk edebiyatı ve müziğinin değerli yazar, şair ve edibi; muhterem insan, binlerce öğrenci yetiştiren çok değerli hocamız ve ağabeyimiz Fuat Edip Baksı’nın, İzmir’de ve Türk edebiyatı ile bizlerin arasında bıraktığı yeri doldurulmaz boşluğu sebebiyle, aile fertlerine ve yakınlarına sonsuz teessürlerimizi iletir; merhuma Allah’tan rahmet diler, manevî huzurunda minnet ve saygı ile eğiliriz.
İnönü Lisesi’nin 1950 yılı mezunları adına: Ş. Molo, N. Sapsağlam, V. Şardağ, Ş. Katırcıoğlu, N. Artemiz, Y. Saylak, S. Baş.”
Gazanfer Eryüksel