1. Giriş
a. Değerli dostlarım ve yüreği insan sevgisi odaklı, Atatürk sevdalısı yurtsever kardeşlerim hepinize selam, sevgi ve saygılarımı sunuyorum. Sizlere istiklal marşımızın TBMM. ’de kabulünün yıl dönümü olan bugünde (12 MART 1921) 101 yıl sonra gerek vatan ve milli şairimiz Mehmet Akif Ersoy öz geçmişi hakkında, özellikle kişiliği ve günümüzde siyaseten kullanılmaya çalışılması gerekse İstiklal marşının söz ve bestesinin kabulü ile birlikte günümüze kadar olan gelişmelere ilişkin düşüncelerimi aktarmak istiyorum. Bu bağlamda bugünkü iktidarın, halkımızın İslam dini ile milliyetçi duygularını kullanarak, istiklal marşımız ve bayrak gibi kutsal değerlerimiz üzerinden şairimiz ile ilgili TV kanallarında program ve paylaşımlar yapılmaktadır. Sanki kendisi belli bir grubun ideolojisinin savunucusudur. Bu son derece üzücü ve bir o kadar da gerçek dışıdır. Bu yapılanların “biz her türlü milliyetçiliği ayaklar altına aldık” diyen ve İslam dinini kişisel çıkarları için kullanan kişiler tarafından yapılması bir o kadar da çirkin ve düşündürücüdür. Vatan ve milli şairimiz Mehmet Akif Ersoy ve İstiklal marşımız hepimizindir ve Türk Milletine aittir. Bu aymazlar bilmezler ki şairimizin Müslüman ülkelerdeki İslam dininin uygulamalarının ne hale geldiğini gördükten sonra yazdığı eserini bile okumamışlardır. Yine bilmezler ki İstiklal marşımızın yazılması önerisinin o zaman Batı cephesi Komutanı olan ve İki ayyaş dedikleri İsmet İnönü’den gelmiştir. Zaten bu yaşananlar milli şairimizin kemiklerini sızlatmaktadır. Bu konuda ayrımcılık ve bölünme yaratılabiliyor olması bile son derece üzücü ve düşündürücüdür.
b. Ankara’da 2007-2013 yılları arasında lise ve kolejlerde albay rütbesiyle görevlendirildiğim Uzman Lider Eğiticiliği ve Milli Güvenlik Bilgisi dersi öğretmenliğim esnasında İstiklal marşımız ve bunun yanında şairimiz hakkında çok ayrıntılı bilgiler veriyorduk. Aynı zamanda bu derslerin verilmesinin amacı gençlerimizin ülke sorunlarına duyarlı ve milli bilinç içinde yetişmesi olduğu için derslere çok titiz ve ayrıntılı hazırlanıyorduk. Bu ders bizim lise yıllarımızdan çok farklı ve çok yararlı konuları içeriyordu. Hatta konferanslarımda bu dersin konularını da izleyenlere aktarıyordum. Malumunuz olduğu üzere Yüce önder Atatürk’ün Türk gençlerinin milli bilinç içinde yetişmesi için 1926 yılında lise eğitim ve öğretim konularına koyduğu ve halen birçok ülkede verilen bu ders bu iktidar tarafından 2012 yılından itibaren kaldırılmıştı. Ben de bu konuyu anlatırken şairimizi çok derinlemesine araştırdım ve hakkında çok bir şey bilmediğimi fark ettim. Ben de bu bilgileri sizlerle paylaşmak istedim.
2. Milli vatan şairimiz Mehmet Akif Ersoy’un hayatı, kişiliği ile yaşamında meydana gelişmeler.
a. 12 Mart 1921 yılında bugünden tam 100 yıl önce İstiklal Marşı TBMM.’de kabul edilmişti… Türkiye Cumhuriyeti’nin Ulusal Marşı olan İstiklal Marşı ‘nın güfte kârı, “Vatan şairi " ve “milli şair " unvanları ile anılan Mehmet Âkif’di. İşgal sonrası İstanbul ‘da rahat hareket etme olanağı kalmayan Mehmet Âkif Anadolu’ ya geçer. TBMM'nin açılışının ertesi günü olan 24 Nisan 1920 günü Ankara ‘ya varır. Millî mücadeleye “şair, hatip, seyyah, gazeteci, siyasetçi “olarak katılır.
b. Şu birkaç olay kişiliğini daha iyi yansıtır; 2’nci Meşrutiyet’in ilanından hemen sonra arkadaşı rasathane müdürü Fatin Hoca onu, on bir arkadaşı ile İttihat ve Terakki Cemiyeti ‘ne üye yapar. Ancak Mehmet Âkif, üyeliğe girerken edilen yeminde yer alan “Cemiyetin bütün emirlerine, bil â kayd ü şart (kayıtsız şartsız) itaat edeceğim " cümlesinde geçen “kayıtsız şartsız " ifadesine karşı çıkmış, “sadece iyi ve doğru olanlarına " şeklinde yemini değiştirtmişti. Mehmet Âkif, İttihat Terakki Partisi’nin ilk iktidar yıllarında onların yanında yer alır, sonra gidişatı beğenmez ve onlardan uzak durur. Cinayetlerle ve darbelerle, baskı rejimi kuran ittihatçılar, Mehmet Âkif’ in kendilerine karşı olduğunu bilirler. Bir gün, ihbar gelir bir “fesat cemiyeti” kurulmuştur, içlerinde Mehmet Âkif de vardır. İhbar İttihatçıların liderlerinden “Kara Kemal “ ’e duyurulur, o da hemen polis müdürüne telefon eder: “ Eğer içinde Âkif varsa, bu fesat cemiyeti değildir.”
c. Ankara’ya geldiği günlerde, Mustafa Kemâl Paşa tarafından aday gösterilerek milletvekili seçilip 1920-1923 yılları arasında vekil olarak I. TBMM’de yer alır. İstiklâl Madalyası ile ödüllendirilen Mehmet Âkif, Türkiye'de gerçekleşen devrimleri kendi inançlarına ve ülküsüne aykırı görerek 1926 yılında gittiği Mısır’dan dönmez… Mısır’a gitmeden önce Kuran’ı Türkçeye tercüme etmek için Diyanet İşleri ile anlaşma imzalar… Kuran tercümesi üzerinde 6-7 sene üzerinde çalıştıktan sonra sonuçtan memnun kalmaz. Sonunda 1932’ de mukaveleyi fesheder… Diyanet İşleri Başkanlığı hem tercüme hem yorumlama işini Elmalılı Hamdi Efendi'ye verir… Akif, kendi yazdıklarını dostu Yozgatlı İhsan’a teslim eder ve ölür de gelmezse yakmasını nasihat eder. Mehmet Akif Ersoy’ un şu dizeleri nedense pek hatırlanmaz ve hatırlatılmaz;” Müslümanlık nerde! Bizden geçmiş insanlık bile Âlem aldatmaksa maksat, aldanan yok, nafile! Kaç hakiki Müslüman gördümse, hep makberdedir Müslümanlık, bilmem amma, galiba göklerdedir!”
ç. Türkçe ibadet projesinde kullanılacağından endişe ettiği için tercümeyi teslim etmediği iddiası da vardır. On bir yıl sonra yurda döndüğünde, Mustafa Kemal Atatürk için bir yakın arkadaşına şu sözleri söyler; “Mısır’da on bir yıl kaldım. Fakat on bir saat daha kalsaydım artık çıldırırdım. Sana halisane bir fikrimi söyleyeyim mi: İnsanlık’ da Türkiye’de, Müslümanlık da Türkiye’de, hürriyetçilik’ de Türkiye’de. Eğer varsa, Allah benim ömrümden alıp Mustafa Kemal'e versin! " Bu da yorumsuza yorum olsun. Yorumu ben değil yıllar önce İstiklal marşımızın şairi Mehmet Akif yapmış. Şunları söylüyor: “ Biz Müslümanlar, ben öyle görüyorum, Allah ile pek laubaliyiz! Zannediyoruz ki, Cenabı-Hak oturduğumuz yerden isteyivermekle hatırımız için ilahi kanunlarını değiştirir. Zavallı bizler!! Sana emeksizce yaşamak, çalışmaksızın amacına erişmek hakkını, böyle ümidi kim veriyor? Müslümanlık galiba. Belki. Öyle ya, Müslümanlar Allah'ın sevgili kullarıdır. Hani Müslümanlık bir uhuvvet (kardeşlik) husule getirecekti. Nerede? Bugün Müslümanlar kadar müteferrik (dağınık) Müteşeddit (katılaşmış) bir millet var mı? Her tarafta Müslümanlık cehalet, Müslümanlar ise sefalet içinde mahvolup gidiyor... Müslümanlık bize dünya için bir hayat-ı Tayyibe (temiz ve yüksek bir yaşam düzeyi) vadediyordu. Neye vermedi? İşte hep bizim cehaletimiz yüzünden. Müslümanların hepsi cahil; Arab’ı cahil, Türkü cahil, Kürdü cahil, Arnavut’u cahil, hepsi cahil. Hepimiz igvaata (kışkırtmaya) kapılıyoruz. Hani müminler kardeş idi? O halde nedir Müslümanların bu hali? 350 milyon mu,400 milyon mu, cihanda bu kadar Müslüman var, şarkta var, garpta var, şimalde var cenupta var; hepsi hirman (ümitsizlik) içinde yaşıyorlar. Biz diyoruz ki; " Müslümanız o halde Allah bize Tevfik (üstünlük, başarı) vermelidir”. Demek sen Müslümanlığınla Allah'ı minnet altında bırakmak istiyorsun. Ne kadar cüret. Ne kadar hamakat (ahmaklık) . Doğrusu dünya dünya olalı, gafletin, cehaletin, körlüğün, sağırlığın bu Mertebesi ne görmüş ne işitilmiştir... "Tevekkül ", Kur'an'ın gösterdiği, Hadis'in gösterdiği "tevekkül", bütün esbaba sarıldıktan (tüm yolları denedikten) sonra olan tevekküldür. Biz cehaletimiz (bilgisizliğimiz) yüzünden dini bu hale getirdik. Din de bizi bu hale getirdi. İslam dini bir miskinlik (uyuşukluk) dini oldu."
d. 27 Aralık 1936 tarihinde İstanbul’da hayatını kaybeder… 1960’ta yol inşaatı nedeniyle kabri Edirne kapı Şehitliği’ne nakledilir… Mezarlıkta Süleyman Nazif ve arkadaşı Ahmet Naim Bey’in arasında yatmaktadır. Mehmet Akif, şiir yazmaya Baytar Mektebi’nde öğrenci olduğu yıllarda başlar… Balkan Savaşı yıllarından itibaren destansı şiirler yazmaya başlar… İlk büyük destanı, “Çanakkale Şehitleri’ne “ başlıklı şiiridir. İkinci büyük destanı ise Bursa’nın işgali üzerine yazdığı “ Bülbül “ adlı şiiridir. Üçüncü olarak da İstiklal Marşı'nı yazarak İstiklal Savaşı'nı anlatmıştır. Şairin Safahat adı altında toplanan şiirleri yedi kitaptan oluşmuştur. Aslında bu yedi kitap da bir kitaba sığacak büyüklüktedir. Şair, İstiklal Marşı'nı Safahat'a koymamıştır. Nedenini ise şöyle açıklar: "Çünkü ben onu milletimin kalbine gömdüm". Mehmet Akif vatan şairidir, millî şairdir… Arapça, Farsça ve Fransızcada bilir…
e. Ankara’da yoksul, kış günü paltosu dahi yokken İstiklal Marşını yazması nedeniyle verilen o zaman büyük bir meblağ olan 500 TL ödülü reddeder. Bu marş para karşılığı yazılmaz der… Bir meclis çalışmasında mesleğinin baytar olması nedeniyle kendisine “Siz baytardınız değil mi? “ diye sataşmak isteyen bir vekile cevaben; “ Evet efendim, bir rahatsızlığınız mı vardı? “ diye cevap verdiği rivayet edilir… Mehmet Akif Arnavut kökenli olduğu halde kendisine Arnavut denmesini reddederek bilinçli bir şekilde; ‘’Türk eriyiz, silsilemiz kahraman, Müslüman’ız, Hakk'a tapan Müslüman. Bizim ana dilimiz, kökenimiz ne olursa olsun biz Türk’üz’’ diye konuşurken Türkiye Cumhuriyeti’nin bugünkü bazı önder geçinen insanları yaptıkları konuşmalarda ise bir konuşmasında Türk Milletini küçümseyerek ‘’ İstiklal Marşı’nı bir Türk mü yazdı? Arnavut yazdı’’ diye Mehmet Âkif’i anlayamadığının bir göstergesi olarak, Mehmet Âkif’in reddettiği etnik temele vurgu yaparak konuşabiliyor. Tarihçi Mithat Cemal Kuntay, Mehmet Âkif hakkında şunu söyler: ‘’ İstiklal Marşı şairine, şairi İstiklal Marşı’na yakışıyor. Mehmet Âkif adam gibi bir adamdı, gerçek bir Müslüman’dı, günümüzün bezirgân dincilerine hiç mi hiç benzemiyordu “ . Ruhu şâd olsun…
3. İstiklal marşımızın yazılmasına ve bestelenmesine ilişkin yaşanan tarihsel olaylar ve gelişmeler.
a. Türkiye’de, milli marş yazılması önerisi, 1920 yılında önce İsmet Paşa’dan (İnönü) geldi. Millî Eğitim Bakanlığı, bu öneriyi dikkate alarak bir yarışma düzenledi. O günlerde “ Türk Kurtuluş Savaşı ” en heyecanlı günlerini yaşıyordu; cephede savaşacak askerlerimizi ve toplumda milli bilinci pekiştirecek, milliyetçilik duygusunu daha da canlı kılacak bir marşa gereksinme duyuluyordu.
b. Yarışmada güfteyi yazacak olana 500 TL., besteyi yazacak olana da 1000 TL. ödül verileceği ilan edildi. Yarışmaya katılan 724 şiirden hiçbirisi başarılı bulunmadı. Dönemin Milli Eğitim Bakanı Hamdullah Suphi (Tanrı över) tarafından Mehmet Akif’ e görev verildi. Mehmet Akif, 48 saat gibi kısa bir sürede marşın güftesini yazıp 20 Şubat 1921’de Milli Eğitim Bakanlığı’na gönderdi. T.B.M.M.’nin 01 Mart 1921 tarihli toplantısında okunan bu şiir, 12 Mart 1921 tarihli toplantıda “ Milli Marş ” olarak kabul edildi. Mehmet Akif Ersoy, İstiklal Marşı için, “Onu milletime ve kahraman ordumuza hediye ettim. Zaten o milletin eseridir, milletin malıdır.’’ demiştir.
c. Bu şiirin marş biçiminde bestelenmesi için bir yarışma açıldı ve yarışmaya aralarında Ali Rıfat ÇAĞATAY, Hüseyin Saadettin AREL, Lemi ATLI, Mehmet BAHA (Pars), Rauf YEKTA, Sadettin KAYNAK, Zeki ÜNGÖR’ ün de bulunduğu besteciler katıldı. Ancak savaşın şiddetlenmesi üzerine kesin bir seçme yapılamadı. Marşın farklı bestelerle okunması birtakım sakıncalar yarattığı için, 1924’te Milli Eğitim Bakanlığı’nca oluşturulan bir kurul tarafından Ali Rıfat ÇAĞATAY’ ın bestesi resmen kabul edildi ve marş bu beste ile 1930 yılına kadar çalınıp söylendi. 1930’da yeni bir emirle Cumhurbaşkanlığı Orkestrası şefi Zeki ÜNGÖR tarafından yeniden bestelenen marşın, armonik düzenlenmesi Edgar MANAS, bando düzenlemesi de İhsan Servet KÜNÇER tarafından yapıldı.
d. Türk Kurtuluş Savaşı’nın en çetin günlerinde yazılan bu marşta; tarih boyunca özgür ve bağımsız yaşayan Türk Milleti’nin, kutsal değerlerinden olan bayrağına, yurduna, kültür ve tarih mirasına yönelik sömürgeci eylemler karşısında takındığı (ve takınması gereken) tavrı, azimli, inançlı ve gür bir sesle adeta haykırmıştır. Türk Milleti, tarih boyunca özgür ve bağımsız yaşamıştır, bundan sonra da sonsuza değin yaşayacaktır.
4. Milli bilinç içerisinde davranılması gereken hususlar ile alınması gereken dersler.
a. Değerli dostlarım yukarıda sizlere İstiklal marşımızın şairi Mehmet Akif Ersoy hakkında biraz olsun gerçekçi ve ayrıntılı bilgiler vermeye çalıştım. Bu değerli yurtsever şairimiz ve İstiklal marşımız hakkında gerek gençlerimiz gerekse üniversite eğitim ve öğrenimi görseler bile birçok yurttaşımız yeterli bilgiye sahip değildir. Okullarımızda artık Atatürkçü Düşünce sistemi ve ilkeleri eğitim konularından çıkarıldığı ve Milli Güvenlik Bilgisi dersleri eğitim kapsamından kaldırıldığı için yurttaşlarımız ne yazık ki milli bilinç, Atatürk Milliyetçiliği ve milli birlik ve beraberlik konularından yoksun bir şekilde yaşama hazırlanmaktadır. Benim düşünceme göre bu yapılanlar, ülkemizde Cumhuriyetimizin bekasına ve milli varlığımıza karşı sinsice yapılan tehditlerdir.
b. Tüm anne ve babalara sesleniyorum. Artık çocuklarımızın eğitimi ve öğretimi sizin sorumluluğunuzdadır. Bu konularda siyasetçi ve bürokrat yöneticiler dâhil olmak üzere, ilgilileri uyarıcı tepki ve eleştirileri yazılı ve sözlü şekilde yapmalıyız. Geleciğimiz olan yavrularımızın arzu edilen seviyede eğitim ve öğretimi için gereken duyarlılığı göstermeliyiz. Asla nemelazımcılık ve duyarsızlık yapmayarak gereken tepkileri vermeliyiz. Çünkü İstiklal Marşımız “ KORKMA ” diye başlıyor. Çok uyanık olmalıyız.
c. Sonuç olarak; ben bu olumsuz koşullara rağmen bu ülke insanlarının hak ettiği değeri kazanması için büyük bir özveri ile emeği geçen herkese teşekkür ediyorum. Merak etmeyin kazanan yine gerçek Atatürk’ün sevdalıları olacak. Asla umudumuzu yitirmeyeceğiz. Lütfen halen parti, dernek, sendika ve STÖ yöneticilerini bu tür organizasyonların daha etkili olması için gerekeni yapmaya davet ediyorum. Bizler de bu milli bilinç sayesinde çok çalışmalı ve halkımızı aydınlatmalıyız. Herkese selam, sevgi ve saygılarımı sunuyorum.
Tarihçi, Yazar ve E. Albay Kemal KARAKUZEY