Mustafa Kemal Atatürk'ü büyük ve başarılı kılan dünyadaki değişimin farkında olması ve de akıl ve bilimi rehber edinmesidir diyebiliriz. Bu değişime endeksli kurtuluş harekâtı Cumhuriyetin kuruluşuna kapı açmış, dönüşümü sağlayacak devrimleri yaşama geçirmiştir. Tarihsel devrini tamamlamış fetih ve fatihlik yerine yurt ve ulus bilinci üzerine inşa edilen süreç Cumhuriyetle noktalanmıştır. Ne yazık ki bu süreci kültüre ve bilince dönüştürüp içselleştiremedik.
Cumhuriyeti demokratikleştirip daha ileri taşımamız gerekirken, bu değişime karşı sadece koruma içgüdüsüyle statükoya teslim olduk. Ezberlerin, kalıpların, dogmatik kuralların içine hapsolduk. Şekli esasa hâkim kıldık. Bu süreç bizi toprağa dayalı din toplumu haline getirdi. Ülke, şeyhler, şıhlar ve tarikatlar cenneti haline dönüştürüldü. Ömrünü tamamlamış fetih ve fatihlik zihin yapısı ile hamasi bir topluma dönüştürüldük.
Neden?
Çünkü başkasını bilmem, bana göre; "Yurtta barış dünyada barış" şiarının sahibi Atatürk'ü ne anlayabildik, ne de anlatabildik. Büyük önderin ifade ettiği gibi "biz Atatürk" olamadık, Atatürk'ün büyüklüğü ile avunduk, her şeyin değiştiği dünyada değişimi ıskaladık, hep bir Atatürk bekledik, gelsin bizi kurtarsın diye...
Parlamenter demokrasiye açılan kapının iki yanına diktiğimiz askerlerle parlamenter Cumhuriyeti koruduğumuzu sandık. Atatürk'ün Cumhuriyet yönetiminde asker üniformasını çıkarıp, neden sivilleştiğini anlayamadık. Cumhuriyeti neden gençliğe emanet ettiğini kavrayamadık. M. Kemal Atatürk, her şeyin hızla değiştiği dünyada, bir kuantum fizikçisi gibi "katı"nın yerine "sıvı"yı koyuyor; akışkanlığın arayışçı özelliğinde 'su akar yolunu bulur' anlayışıyla inanılmazı başarıyor.
Osmanlı'nın katılaşarak, geleceğin imkânlarıyla buluşma yetisini kaybettiğini, yenileşen çağı es geçtiğini gören M. Kemal Cumhuriyete geçişi bu akışkanlıkla mı başardı? Ne yazık ki bugün biz, inanılmaz başarının sırrını analiz edip, yeni dünyamızda bilimin Kuantım fiziği ile yakaladığı değişimi statükoya bağlayıp "katı"laştık, aklın ve bilimin dışına düştük; saraydan ve sultandan aldığımız egemenliği tekrar saraya tek adama teslim ettik. Çözüm; "Sana Hasret Sana Vurgun Gönlümüz Neredesin Mavi Gözlüm Nerde Nerde Nerdesin Dost Bu Gemi Bu Karadeniz Sarı Saçlım Mavi Gözlüm Nerde Nerde Nerdesin Dost" özlemin değil!
Çözüm; "Milletin istiklâlini, yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır." Günümüz ifadesiyle ülkenin bağımsızlığı, halkların demokratik çoğulcu kararı ve gücüyle sağlanacaktır.
Bir başka deyişle, çaresiz değilsin, seni sınırlayan bentleri yık, su gibi ol…
İlişkiler arasındaki akışkanlığı sağla, çare siz olun...
Atatürk'ün naciz bedeni 83 yıl önce toprak oldu, ama O, Cumhuriyet ilelebet var olacaktır ön görüsünde bulundu. Bugün biz yoksak bu ülke yok diyenleri o gün duymuş gibi...
Çözüm; "Biz" olabilmek, çoğulcu demokratik halk egemenliğini kurabilmekte mi ne?
Tüm bu düşüncelerle Büyük Önderi ölümünün 83.yılında, O'nu saygı ve sevgiyle anıyorum.
Mesut Karakoyunlu- Finike.