O kim mi?
O bir; köylüdür, şehirlidir ve Türkiyelidir.
O bir; eğitimcidir, Atatürkçüdür, iyi bir Cumhuriyetçidir.
O bir; dürüst, çalışkan, atak, uzun yıllar CHP'de milletvekilliği yapmış kendine özgü bir yurdum insanıdır.
O bir; klasik özellikleri aşarak, sosyal medyada yeni söylemiyle geniş kitlelere ulaşabilmiş bir fenomen siyasetçidir.
O ki;
Zekâsını kurnazlığa, iktidarın çelişkilerini mizahla tokada dönüştürüp, vurdu mu oturtan söylemiyle diğer vekillerden bir tık öne çıkma başarısını gösteren siyasetçidir.
Bu özellikleriyle O, kibrinin esiri olmadı, hırsının tuzaklarından kaçındı.
TBMM'de 25 Aralık 2009 tarihinde yaptığı o ünlü konuşmasına kadar.
Adalet ve Kalkınma Partisi Hükümetinin çalışmalarını 10 dakikada özetlediği bir konuşmaydı. Bu alışılmışın dışında zekâ ürünü konuşmasıyla milyonların dikkatini çekti. İnternette paylaşılma rekorları kırdı, birçok gazete ve derginin internet sitesinde yüz bini aşkın yorum aldı.
Bu yeni söylemiyle artan popülerliği ile daha sonraki yıllarda en çok dinlenen ve izlenen bir siyasetçi konumuna taşıdı O'nu…
Bu coşkulu ve yoğun ilgi O'nu farklılaştırdı, başkalaştırdı, üstünlük duygusunu güçlendirdi, kibri öne çıkarırken, hırsını kontrol edemez hale getirdi. Zekâsı söylemini güçlendirirken aklın yolundan sapmalar başladı.
Çünkü muhalefeti ezen, ötekileştiren, ayrıştıran, karşı olanların insanlık onurunu ayaklar altına alan, nefret ve kin kusan iktidarın parti tabanında yarattığı horlanmışlık duygusu O'nu kitlerin gözünde bir kurtarıcıya dönüştürmüştü.
Tek adam karşısında, onunla baş edebilecek bir vurdu mu oturtan bir siyasi kişilik olarak, O'nu bir şekilde Cumhurbaşkanlığı adaylığına taşıdı.
Adaylık sürecinde söylemindeki sertlik ve üstünlük duygusu tabanını coştururken, karşı mahallede tek adamdan kurtulalım derken başka bir tek adamlığa mı gidiyoruz duygusunu güçlendirdi.
Diğer tarafta CHP, muhalefeti, demokrasiyi güçlendirme, parlamentoyu etkili kılma konusunda ortaklaşmaya davet ederken, O, tek adamla kıyasıya mücadelede, sanki tek amacının tek adamlık olduğu konusunda algı yaratıyordu farkında olmayarak.
Bu nedenle partinin parlamenter demokrasiye kesin dönüş konusundaki muhalif ortaklığı destekleyen söyleminden bilerek veya bilmeyerek uzak durdu.
Söylemindeki kibir ve kontrolden çıkmış, tek adamlaşan hırsıyla ortaklaşmayı olumsuzlayan algının farkında bile olamadı.
CHP seçmeninde, O'nun, tek adamdan öç alan söyleminin yarattığı rahatlama nasıl bir yanlışın içine düşüldüğünün görülmesini engelledi.
Erki eline geçirmiş tek adamla, sadece söylemle mücadele edilemeyeceğini seçim sonunda yaşananlar gösterdi. Söylemle gelen, övgüyle kabaran, duyguyla şahlanan kibir ve kontrolsüz hırsla beslenen bir mücadele "adam kazandı işte" ile bitti...
Atı alan Üsküdar’ı geçti, tek adam rejimi kurumsallaşma sürecine girdi.
Kolektif ve ortaklaşarak yürütülmesi gereken bir mücadeleyi, söylemin yarattığı balonlaşmış havayla sürdüren ve kişiselleştiren O kişi;
Muharrem İnce...
Ders Çıkartılması Gereken Değerli Bir Hata Yaptı... CHP Tecrübe Hanesine Yazıldı Ama!
Bakalım... M. İnce bu hafta yapacağını söylediği açıklamalarda kurnazlık yaratıcısı zekâsını mı yoksa doğru yolun kılavuzu aklını mı kullanacak? Göreceğiz.
Diye düşüncelerimi ifade etmiştim bir yıl önce bugünlerde...
Ama M. İnce yüksek egosunun gereğini yaptı ve tercihini ayrışmadan yana kullanarak yeni bir parti kurdu.
Siyasette sosyal medya fenomeni olma böyle bir şey galiba... Duyguları kabartıyor, parti üstü bir kişilik yaratıyor, kibri ve hırsı balonlaştırıyor.
Egonun balonlaşması, AKP zulmüne karşı ayrışma değil birleşmenin kaçınılmaz olduğu günümüzde, DSP, SHP ve CHP ayrışmasının 1994 Yerel seçimlerinde T.Erdoğan'ı Refah partisinden İstanbul Belediye Başkanı seçilmesine yaradığını unutturuyor mu ne?
Tarihi tekrar tekerrür ettirmeyelim!
Mesut Karakoyunlu