Kırkpulat İsmail.. İsmail Efe, yaşlanıp ata binemez duruma geldiğinde nam-ı diğer Eşekli Efe..
Efe olmadan önce.. Tarih kesin olmamakla birlikte 1800'ün son yılları 1900'lü yılların başı... Göçer yaşama son verip, yerleşik düzene geçmek üzere ekteki fotoğrafta görülen tepeyi yurt edinir. Hayvanlar için ağıllar çevrilir, barınmak için çadırlar kurulur. Çadırların kurulduğu alanda birkaç yıl içinde taş binalar yükselmeye başlar. Bu arada her bahar hayvan sürüleriyle birlikte Bozdağ'a yaylalamaya çıkılır. Sonbaharla birlikte Gediz Nehri kenarında yükselen tepedeki yurtlarına dönerler. Bu arada nehrin kenarındaki verimli toprakları satın alırlar artık mülkleri olan arazide tarım yapmaya başlarlar. Arazi hayvancılığa müsait olduğu kadar tarıma da uygundur.
Bu sırada Osmanlıdaki otorite boşluğu kırsalda yağmacı eşkıyaların, obalara saldırıp; mala, mülke ve ırza göz dikmeleri, diğer obaları huzursuz ettiği gibi Kırkpulat İsmail'i ve aile bireylerini de kaygılandırmaya başlıyor. Saldırı olaylarının artması, eşkıyaların mala, mülke zarar vermeye başlaması üzerine oba reisi Kırkpulat İsmail, bu adamlar namusumuza ve de ırzımıza zarar vermeden bu belanın def edilesi gerektiğini söyler. Çevredeki diğer oba reisleriyle yapılan konuşmalar sonucu silahlı bir milis grubu oluşturulur.
Kırkpulat İsmail'in etrafında toplana kızanlar, tespit ettikleri eşkıyaları takibe alıp, tek tek etkisiz hale getirirler. Gediz boyunda namı yürüyen Kırkpulat İsmail, artık yörede İsmail Efe olarak anılmaya başlar.
Canlı olarak yakaladıkları en belalı eşkıyayı, Tepe Mahallenin aşağısındaki Gediz’e inen bir şelalenin başına getirip, sorguya çekerler. Eşkıya yaptığı tecavüzleri, çaldığı malları, yakıp yıkıp, talan ettiği obaları ve nerede kimleri öldürdüklerini tek tek itiraf eder.
Hüküm verilir ve infaz başlar; önce palayla kolları kökünden kesilir, eşkiya yalvarır, Bu benim cezam olsun, artık beni bırakın, diye. İsmail Efe, Senin yaptıkların yanında bu hiç, der ve bu sefer odun keser gibi bacakları kökünden kesilip, şelaleden aşağı kütük gibi bırakılır.
İnfaz, tanıklar tarafından her yerde anlatılır, söylentisi eşkıyaların yüreğine korku salsın diye..
Bu olay dilden dile, köyden köye,obadan obaya yayılır, henüz yöreye dadanmamış eşkıyaların kulağına ulaşır.. Böylece eşkıyaların Tepe mahalle ve çevre köylerden ayakları çekilir.
Artık kaçak olarak yaşamını sürdüren İsmail Efe kızanlarıyla birlikte; eşkıyalığa, yağmacılığa, talana ve tecavüze karşı kanun olur yörede... Eşkıyadan kurtulan yöre halkı rahatlar ama Osmanlıdaki otorite boşluğu her geçen gün arttığı için... Uğradıkları haksızlıkların, yaşadıkları anlaşmazlıkların giderilmesi için İsmail Efe başvurulan tek merci olur.
Çünkü Osmanlı zayıfladıkça bu boşluğu eşkıyalarla, eşkıya gibi zulüm saçan ağa ve beyler doldurmaya başlamıştır.
Tarih 15 Mayıs 1919...
Bu sırada Yunan İzmir'e çıkmıştır.
Anadolu'nun iç kesimlerine doğru ilerleyen Yunan askerleri, geçtikleri yerlerde inanılmaz zulümler yapıyorlar; işyerlerini yağmalıyor, tarlaları talan ediyor, ürünlere el koyuyor, ihtiyaçları hayvanlara yanlarına alıyor, kalan hayvanları telef ediyor, evleri, camileri yakıyor, direnebilecekleri öldürüyor, kız ve kadınlara tecavüz ediyorlardı.
Bu sefer de yerli eşkıyaların yerini işgalci ve yağmacı Yunan askerleri almıştı.
1921-22 yılları arasında Salihli, Akhisar, Gördes, Bergama, Menemen, Turgutlu, Alaşehir ve bunlara bağlı köyler, inanılmaz bir barbarlığa sahne oluyordu.
Bütün olumsuz şartlara rağmen; halkın, az sayıda asker ve bazı efelerin adamlarıyla birlikte oluşturdukları, daha sonra Kuvva milislerine evrilecek olan bu yerel güçlerin direnişleri, Yunanlıların ilerleyişini yavaşlatıyordu.
Bu ittifak içerisinde yer alan İsmail Efe de, Gediz üzerinde stratejik öneme sahip Kız Köprüsü'nü tutarak ve yaptığı vur kaçlarla düşmanın direncini kırıyor, ilerleyişini yavaşlatıyor; aynı zamanda, kadın, kız, çocuk ve yaşlıların dağlarda gizlenmesi için zaman kazandırıyordu.
Bölgelerinde Yunanlı işgalcilerin ilerleyişine karşı direnen Efeler, düzenli orduların saldırılarında kaçan Yunan askerleri geri çekilirken, geçtikleri yerleri yakıp yıkmalarını önlemek için düşmana fırsat vermiyorlardı.
Ulusal Kurtuluş kazanılıp, Cumhuriyet kurulduktan sonra Kırk pulat İsmail'in yerleşik hayata geçtiği Tepe.. yörede, "Efeler", çocukları ve torunları da "Efe" olarak anılmaya başlamış.
1954 yılına kadar Gediz Nehrinin kıyı bandındaki verimli topraklarda tarım yapan aile aynı zamanda dağlarda hayvancılık yapıyorlardı.
Ta ki; yapılması kararlaştırılan Demirköprü barajı için yerleri istimlâk edilip, istimlâk bedelini alıp Efeler'i, birkaç kardeş hariç... Terk edinceye kadar…
Efeler'i terk etmeyen birkaç kardeş te rahmetli olunca.. Efeler ıssızlaştı ve şu an viranelik durumunda..sanki düşman saldırısına uğramış gibi..
Baraj gölü işgali, eşkıya ve işgalci Yunanlılara benzemiyordu. O gün için tanımlanamayan bir işgaldi, kabul edilmese de ancak teslim olunan...
Barajı yapan firma, kararı veren irade değildi. Yapabildikleri tek şey, baraj inşaatında iş verebilmekti, ekonomik faaliyetleri ve yurtlar ellerinden alınan insanlara, yapılan işgali olağanlaştırmak ister gibi..
Önce yağmacı, talancı ve ırz düşmanı eşkıyaya, sonra Yunan askerlerinin geçtikleri yeri yakıp, yıkan, önüne geleni katleden işgaline karşı direnen Efeler, arazilerini kaplayan baraj suyunun işgaline bir şekilde telsim olmuşlardı.
Daha sonraki yıllarda, ellerinde kalan son yerler de tarım şirketler tarafında ucuza kapatılmış.
Eşkıyanın, düşmanın yapamadığını, kalkınma ve gelişme adına kurulan baraj tesisi mi yapmıştı ne!
O gün için bu teslimiyet, anlayamadıkları birçok bilinmezi içinde taşıyordu, tıpkı doğal afet gibi...
Barajlar; insan, doğa ve iklim için tehdit mi tartışmalarının yapıldığı bu günlerde bile baş edilemeyen bir sorun; HES baraj gölü işgali…
Bu nedenle, eşkıyaya, Yunan işgaline pabuç bırakmayan insanların, barajın topraklarını işgal eden gücü karşısında nasıl direneceklerini bilmeleri mümkün değildi, çünkü feodal kültürlerinde buna uygun mücadele örneği yoktu... Yurtlarının viranelik olmasını önleyecek...
Mesut Karakoyunlu
Not: Hikâyenin kaynağı; Efeler ailesinden olan eşim ve kardeşlerinin, olayın tanıkları olan babalarından, dedelerinden dinledikleri...
Mesut Karakoyunlu