2018 yılında yaşadığım ve hikâye ettiğim bir olay hâlâ güncelliğini koruyor ve bugüne de bir şeyler anlatıyor.
Bu nedenle tekrar paylaşıyorum.
Gazete almak için dışarı çıktığımda, Altıntepe Celal Avşar Ortaokulu önünde biriken üniversite sınavı için gelmiş öğrenciler içeri alınmış, veliler de tek tek veya gruplar halinde ağaç gölgelerine çekilmiş, sınavın bitmesi için beklemeye başlamışlar. Kimi söyleşiyor, kimi sessizce oturuyor, özellikle muhafazakâr bayanlar ellerinde cevşen dua kitabı kendilerinden geçmiş bir halde okuyup, okuduklarını havaya üflüyorlar, çocuklarına ulaşsın yardımcı olsun diye... Bazıları da etrafa bakıyorlar gibi ama belirsizlik hali gözlerini kendi iç dünyalarının dışına çıkaramadıkları umuda kilitlemiş durumda. Kimileri, çocuklarını ne olacağını düşünmekten olsa gerek, ne yaptıklarını bilmeden cep telefonu üzerinde parmak gezdiriyorlardı. Hepsinin yüzlerinde gözlenen ortak duygu "bu çocukların hali ne olacak" belirsizliği.. Bu gözlemi sürdürürken bir gruba yaklaştım. Bir veli gibi gruba dahil oldum, konuşmaları dinlemeye başladım.
Kartal'dan sınava giren yeğenine moral destek olmak için geldiğini söyleyen bir vatandaş, sanırım orada bulunanlar tanıdık… Onlara Maltepe'ye gelirken tanık olduğu bir olayı anlatmaya başladı;
"Bu gün sabah buraya gelmek için bindiğim metroda beni şaşırtan ve de düşündüren ilginç bir anı yaşadım." dedi. Oradakilerin meraklı bakışları altında konuşmasını sürdürdü: "Yolculardan biri, Çocuklarımızın Allah yardımcısı olsun! dedi, anlaşılan; yanındaki oğlu ve sınav için yoldalar... Çok bilmiş bir tip, vagonda bulunan öğrencilerin gözlerinin içine bakarak konuşmaya müdahil oldu: Çalışan kazansın arkadaş, bak Reis, nasıl çalıştı seçimleri kazandı, çocuklar da çalışacak kazanacak, yok öyle üç kuruşa balık ekmek, dedi; sanki seçimin bir kazananı da kendisiymiş gibi gururlanarak. Vagon kapısının önünde ayakta duran bir vatandaş söze karıştı, saygılı bir girişle; Sayın Erdoğan’ının seçimlerde kullandığı devlet imkanları bugün sınava giren çocuklara verilse, iki milyon gençten ne cevherler çıkar biliyor musunuz, hatta aynı şartlarda bu çocuklar seçime girseler, bırak %52'yi, belki de %75 ile seçim kazanacaklar çıkabilir, dedi. Bulunduğumuz vagonda derin bir sessizlik, tek kişilik alkış sesi ile bozuldu. Herkes bana bakınca, alkışlayanın kendim olduğunu fark ettim. Vagonda, Allahtan başka Reisci yokmuş ki dayak yemekten kurtuldum, diye düşündüm, seçim akşamı taşkınlıkları hatırlayınca.."
Bu konuşma bittikten sonra öyle sanıyorum ki; bu anıyı dinleyen veliler, imkan verilse.. çocuklarımız neler başarmaz ki.. halbuki biz şu an ne durumdayız, diye düşünüyordular.
Oradan ayrılıp gazeteciye doğru giderken dinlediğim bu anı, çocuklarımızın hak etmediği bir Türkiye gerçeğini yansıtan filim şeridi gibi tekrar tekrar gözlerimin önünden geçti durdu.
Mesut Karakoyunlu