O'nu 70'li yılların başından beri zaman zaman Finike'de görürdüm, ya üstü açık jeepiyle bir yere giderken ya da limanda küçük yelkenli teknesinin kıçında ve bir şeyler yaparken… o kadar!
90'lı yılların başında, İskele Mahallesinde, sanırım aileden miras, restore ettirdiği eski bir Rum evinde, öğretmen arkadaşım Nuri Şahin aracılığıyla tanışma fırsatı buldum. Evin önündeki küçük havuz ve havuzun etrafındaki yer mozaikleri, alt tarafındaki portakal bahçesi ve içinden kıvrılarak akan çay beni büyülemişti. Bu ilk buluşmamızda, konuşmamız, Finike takviminde ve kartpostallarında yer alan fotoğraflarım üzerine oldu. Fotoğraf ve estetik üzerine söyledikleri sanatla yakından ilgili olduğunu gösteriyordu.
Kendisinden pek söz etmese de, laf arasında İstanbul Tatbiki Güzel Sanatlalar Yüksek Okulu'nda okuduğunu ve Grafik Sanatları Bölümü'nden 1968 mezunu olduğunu öğrendim. 70'li yıllarda grafik, tasarım ve reklam işleri yapmış...
Öğrencilik yıllarında ve iş hayatında İstanbul'da, tatillerde ve emekli olduktan sonra da İstanbul'a bağını koparmamakla birlikte çoğunlukla Finike'de yaşamayı rutinleştirmişti. Her Finike'ye gelişinde bir kaç ay kalırdı. Genellikle Ekin Eczanesi önünde, büyük palmiye ağacı altında demokrasi masasında bir araya gelir siyaset üzerine yaptığımız konuşmalara katılırdı. Atatürk hayranlığı ve Cumhuriyet'e bağlılığı dışında, ideolojik bir takıntısı yoktu, hiçbir partiye üye değil ama… derin tarih bilgisi ve entelektüel birikimiyle konuşurdu.
Eleştirel düşünceye sahipti. İktidar partisi kadar muhalefet partileri de bundan nasibini alırdı. Güçlü ve etkili anlatımıyla konuyu zenginleştirir, ezberlerin dışında tartışmaya felsefi bir boyut kazandırırdı. Sohbetin sonunda anlattığı fıkra ve anekdotlarla söyleşiyi renklendirir, eleştirilerinin yarattığı gerginliğin yerini gülümsemeler alır almaz da masadan kalkar "benden bugünlük bu kadar çocuklar" der, poşetini eline alır ve evine gitmek üzere arabasını park ettiği yere yönelirdi.
Sanattan beslenen özgür ve felsefi düşünceleriyle, sansürsüz diliyle ve de etkili konuşmasıyla, başkalarını bilmem ama… o'na karşı olan hayranlığım her geçen gün artıyordu.
Yanılmıyorsam 2015 yılında itibaren Face paylaşımlarında, o güne kadar hiç sözünü etmediği farklı ve güçlü bir başka yönünü keşfettim. Grafik sanatını konuşturduğu inanılmaz etkili karikatürlerle desteklediği, 60'lı yıllarda yaşayan Finikelileri anlatan kent hikâyeleri... Sait Faik okuyanlar bilir, o'nun için İstanbul öykücüsü denir. Ben de yıllar önce tanıştığım ve arkadaş olduğum grafik sanatçısı abimi Finike hikâyecisi olarak adlandırdım. Çünkü 60'lı yıllarda çocukluğu, gençliği ve yetişkinliği Finike'de geçen herkes anlatılan hikâyelerde kendini bulabilir, yakınlarını görebilir. Müthiş bir gözlemin sonucu ortaya çıkan bu hikâyelerde; Çocukluğundaki çocuklar, gençliğindeki gemiciler, balıkçılar, esnaflar, yoksullar, hamallar, sucular, otobüs ve kamyon şoförleri, serseri ve avare tipler, memurlar, gardiyan ve mübaşirler, hakim ve savcılara rastlamak mümkün... Sait Faik etkisi gördüğüm hikâyelerini; yalın ve şiirsel bir dille yazmış, sıcak, samimi bir üslupla kaleme almıştır.
Bu Finike hikâyecisi kim mi?
Finike'yi ve Finikelileri sevdiğini, kendi halinde bir insan olarak davranışlarıyla göstermese de, bana göre yazdıkları ve çizdikleriyle bunu kanıtlamış bir yazar ve çizer ustası: Hüsnü ÖNCÜOĞLU...
Finike böyle bir sevdalısını kaybetti.
Ailesine, yakınlarına sabır ve baş sağlığı dilerim.
Allah rahmet eylesin. Işıklar içinde yatsın.
Devr i daim olsun.
Mesut Karakoyunlu