Konfüçyüs “iktidarın saygı görmüyorsa, başka bir iktidar yoldadır” diyor. Şartlar yeni bir kervanı yola düzmektedir. Yeni bir oluşum, ama çok farklı kabulleri olan unsurlardan meydana gelen bir oluşum yola çıkmıştır.
Biz bunu yakın tarihte tecrübe etmiş bir milletiz.
Bugüne ayna tutan bu deneyim ortada iken biz hâlâ neyle mi uğraşıyoruz?
Bu konuda, güçlü kalemi, kıvrak zekası ve akıcı üslubuyla eline su dökülmeyecek gazeteci ve yazarlarımız yok değil..
Bunlardan ilk göze çarpanlar; Soner Yalçın ve Yılmaz Özdil...
Ülke sorunlarına getirdikleri tespit ve teşhisler inanılmaz yerinde, çuk diye oturuyor.
Hele Y. Özdil kodu mu oturtuyor ve okuyanları rahatlatıyor.
İyi, güzelde.. sadece okuyanı rahatlıyor ama... Kodu mu oturttukları sorun olmaya devam devam ediyor.
Burada bir terslik yok mu?
Mevcut iktidar, Cumhuriyetin taşıyıcı kolonlarını tek tek yıkarak Atatürk'ü tarihimizde silme gibi bir çabanın içinde.
İyi yönetilmeye, savrulan ülke, kötüye gidiyor; vurgun ve talan devam ederken yoksullaşan ve yardıma muhtaç milyonların derdi, her yıl bir önceki yıla göre aratarak, büyüdükçe büyüyor. Ülke battıkça batıyor.
Yazılanlar, ülkedeki kötü gidişe dur! diyecek, yeni bir oluşum, yeni bir yol arayışı yaratacak bir motivasyon üretmiyor.
İktidarın çelişkileri üzerine laf sokmaları, iktidarı dürtüyor olmaları, okuyanlarda kurtuluşa dönük arayış değil edilgenlik yaratıyor.
Ülkede yaşanan sıkıntılara teşhis ve tespit tam yerinde.. Ama tedavi için yol ve yöntemlerle ilgili ciddi bir reçete yok.
Yıl 1919
İstanbul’un işgali ve Meclisi Mebusan’ın çalışamaz duruma düşmesi ile faaliyetlerine son verilmesi,
Ankara'da olağanüstü yetkilerle donatılmış bir Meclisin toplanması sonucunu doğurdu.
1920 Nisan’ında Ankara’da vücuda gelen Meclis, farklı siyasi fikirlere sahip kişilerin, kesimlerin ortaklaşmasının bir ürünü olarak ortaya çıktı.
Ortaya çıkan bu çözüm hareketi bu meclis aracılığıyla Ulusal Kurtuluşu örgütledi, düşmanı topraklarımızda def etti. Yetmedi, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kuruluşuna rahim oldu. Yetmedi, devrimleri gerçekleştirerek ülkeyi çağdaş uluslar arasında onurlu bir yere oturttu.
Bu süreç, Konfüçyüs'ün söyledikleriyle de ne kadar örtüşüyor değil mi?
Ne var ki ülkemiz, yüz yıllık bir sürede, kalkınmakta olan, kendi kendine yeten, siyasi ve coğrafi bağımsızlığını emperyalistler karşı verdiği savaşla kazanmış Atatürk Cumhuriyeti, Osmanlı'nın bile gerisine taşınırken... Emperyalizme avuç açar hale getirildi.
O zaman ne yapmalı?..
Artık AKP'nin kötü yönetimi, kötü yönetimin geleceğimizi tüketen politikalarını anlatmanın bir anlamı kalmadığı bir dönemdeyiz.
Bu durum bana Victor Hugo'nun,
"Bana yağmuru anlatma, yağ!"
Sözünü hatırlatıyor.
Mesut Karakoyunlu