Yanılmıyorsam 2000'li yılların başlarıydı.
Evde kitap okurken telefon çaldı. Açtım; "Hocam müsaitseniz görüşmek istiyorum." diyordu telefondaki ses...
Arayan, Finike Cumhuriyet Lisesi'nde, yıllar önce Almanca öğretmenliğini yaptığım Arif S. idi.
Limanda bir mekanda sözleştiğimiz saatte buluştuk.
-Hayırdır Arif, merak ettim, benimle ne görüşmek istiyorsun.
Evlenmiş, barklanmış, çor çocuk sahibi olmuş Arif, öğrencilik dönemindeki sıkılganlığı içinde bana doğru eğilerek, "Hocam, benim oğlan üniversite sınavından, birçok mühendisliğe rahatlıkla girebilecek kadar iyi bir puan aldı.
-Ne var bunda! Diye sordum.
- Sorun aldığı puanda değil hocam, tercihlerinde...
-Nasıl yani, anlamadım!
-Benim oğlan, 10 üniversiteden tercih yapmış, hepsinde de aynı bölümü yazmış, anlayacağın başka bölüm seçeneklerini değerlendirmemiş.
- Bu kadar istekli olduğu alan neymiş!?
-Fen Fakültelerinin
Uzay bilimleri ve Teknolojileri Bölümü...
-Benden ne istiyorsun diye sordum.
- O seni sever, bu tutkudan vazgeçmesi konusunda ikna edersin diye seni aradım. Nolur biz yardımcı ol, bu çocuğu başka alanlara yönlendirelim.
-Senin oğlan bu konuda ne diyor, onu bilmem lazım. Dedim.
- Gelecek göklerde diyor başka bir şey demiyor. Türkiye'de bu alan şu an çalışma sahası yok dediğimiz zaman da, hedefim ABD'de NASA, benim geleceğimle oynamayın! deyip bizden uzaklaşıyor. Ne yapacağımızı şaşırdık.
-Bak Arif! Bu çocuk uzay bilimleri konusunda kemikleşmiş bir tutkuya sahip bunu benim kırmam mümkün değil doğru da değil! Bu işin olup olmayacağını öğrenim süreci içinde görsün, ben başka çözüm göremiyorum. Bırakın hayallerinin peşinden gitsin demekten başka diyebileceğim bir şey yok!
-Gitsin hocam gitsin de, bizim etimiz ne budumuz ne? Bunu okutmak için kısıtlı olan yaşamımızdan kısıntı yapacağız. Bu büyük fedakârlık. Buna değer mi bilmiyorum, değeceğini bilsem aç kalır okuturum.
Bu konuşmadan sonra çaylarımızı içerken, lise dönemindeki anılardan söz ettik ve ayrıldık.
Sonradan öğrendiğime göre, Arif'in oğlan Akdeniz Üniversite /Fen Fakültesi
Uzay bilimleri ve Teknolojileri Bölümünü kazanmış.
Dört yıl okuduktan sonra mezun olmuş. İş için başta TÜBİTAK olmak üzere başvurmadığı yer kalmamış, her geçen gün zayıflayan hayalleriyle birkaç yıl boş dolaşmış. Bakmış bu hayalin sonu yok, yeniden üniversite sınavlarına girmiş, bir üniversitenin matematik öğretmenliği bölümünü kazanmış. Orada dört yıl okuyup, KPSS'den aldığı iyi puanla matematik öğretmeni olarak atanmış.
Atatürk gelecek göklerde derken Türkiye'nin çağdaş uygarlık hedefi vardı hayalleri gerçekleştirecek olan...
Bugün uzaya seyahat için 55 milyon dolar ödeyen bir Türkiye, dualarla uzaya ilk Türk astronotunu uğurladı, hem de yerli ve milli olmayan bir roketle...
Ne için?
Reis'in aya dört şeritli yol yapacağına inanan seçmen kitlesini, bakın uzaya bir Türk astronot gönderiyoruz propagandasıyla konsolide etmek için...
Gösteriye dönüştürülen bu seyahat aslında Akp için seçim öncesi siyasi bir çalışmadır.
Bu yolculuk için ABD'li özel bir şirkete ödediğimiz 55 milyon Doları ülkemizde uzay çalışmaları için harcamış olsak; Arif'in oğlu gibi uzay tutkunu gençlere hayal kırıklığı yaşatmaz, ülkeye katkı sunacağı iş imkanları yaratmış olmaz mıydık!?