Anadolu, bizlere çok zengin bir kültürel miras bırakmıştır. Bu coğrafyanın yetiştirdiği Yunuslar, Hacı Bektaş Veliler, Pir Sultan Abdallar, Mevlanalar, Nasrettin Hocalar, Ahi Evranlar ve daha niceleri bu mirasın mimarlarıdırlar.
Anadolu kültürünün bu mimarları, yüzlerce yıl evvel, çağımızın henüz yakaladığı insanlık değerlerini esas alan bir öğretiyle, ‘önce insan’ diyerek gönülleri fethetmişlerdir.
İşgalci Moğollarla ve onlarla uzlaşan yönetici seçkinlere tepki duyan Konya, Kayseri ve Kırşehir’de yaşayan bu geleneğin Türkmen önderleri; Anadolu’nun düşman elinin ulaşamayacağı bölgelerine çekilerek, Osmanlı Devleti’nin kuruluşuna da zemin hazırlayan süreci başlattılar.
Aynı geleneğin, Hacı Bektaş Velinin amcazadesi olduğunu bildirdiği, Abdal Musa da Teke iline gelerek Elmalı’nın Tekke köyünde dergahını kurar.
Abdal Musa “Veleyatnamesi”, yolların kavşak noktasında yer alan; Avlan, Karagöl ve Akçay gibi önemli su kaynaklarına sahip olan bereketli Elmalı Ovasını yurt tutan Abdal Musa’nın, bir süre sonra Menteşe ilinde, Rodos Adası’nın karısındaki Anadolu kıyılarında ve Finike’de kendisine bağlı tekkeler kurduğunu, dervişlerini bu tekkeleri yönetmekle görevlendirdiğini yazar...
Abdal Musa’nın tekke kurduğu yerlerin denizle bağlantılı olması dikkat çekicidir.
Finike Ovasının kuzeyinde yükselen Tocak Dağı’nın güney eteğinde bulunan antik Limyra (Zengerler) kentindeki kaya mezarlarından doğan Tatlı Çay’ın kaynağında kurulan KAFİ BABA Tekkesinin konumu; Alanya Beyi’nin oğlu olma ayrıcalığını bir tarafa bırakarak, Elmalı’da Abdal Musa Tekkesine kapılanan, Türk dilinin gelmiş geçmiş en büyük ustalarından biri olan Kaygusuz Abdal’ı Finike ve Alanya üzerinden Mısır Sultanına elçi olarak göndermesi, “Abdal Musa’nın etki alanını denize ve ötesine taşıma amacında olduğu” konusundaki savı doğrular niteliktedir.
Tocak dağı eteklerinde doğan ve döne kıvrıla akarak Finike’de denize ulaşan Göksu Çayı’ndan Abdal Musa “ Velayetnamesinde söz edilmekte ve Finike Limanı’nda demirli Frenk gemicilerinin bindikleri sandal ile Tatlı Çay boyunca ilerlediklerini ve Kafi Baba tekkesinde bulunan Abdal Musa’yı ziyarete geldiklerini ve orada Müslüman olduklarını yazmaktadır.
Tekkeler, Anadolu orta çağında, halkının daha çok günlük gereksinimlerin karşıladığı ve yeniden dirilmenin odakları olma işlevi gördükleri gerçeği gözden uzak tutulmamalıdır.
Cumhuriyetin kuruluşuyla birlikte misyonu tamamlanan bu gelenek, bugün, insan hak ve özgürlükleri noktasında, sivil toplum örgütleri aracılığıyla çağa uygun bir şekilde görevini devam ettirmektedir.
Alevi Bektaşi dernekleri desteğiyle gerçekleştirilen Hacı Bektaş Veli, Abdal Musa, Kafi Baba etkinlikleri, bu açıdan bakıldığı zaman önem kazanmaktadır.
Anadolu’nun Kültür mimarlarının ürettiği “insan Sevgisi” üzerine kurulu geleneğin, günümüzde çağdaş değerlerle beslenerek geliştirilmesinde Kafi Baba ve benzeri etkinliklerin önemini yadsımak mümkün değildir.
Toplumbilimci Emre Kongar’ın bir konuşmasında, “Türk toplumunun kaderi yüzyılların getirdiği tarih ve kültür birikiminde yatıyor.: Bu kader doğu ile batı,kuzey ile güney arasında bir köprü olmak, insanlık tarihini yeni tezlerle zenginleştirmektir. Bu tarihsel rolün, bugün de, geçmişte olduğu gibi Türkiye Cumhuriyeti önündeki kaçınılmaz görev olduğu inancındayım. Yeter ki tarihsel, coğrafi, kültürel mirasımızın bilincinde olalım. Yeter ki, doğal kaynaklarımızın, siyasal ve stratejik konumumuzun bize verdiği olanakları kullanmayı bilelim.” diyerek Anadolu kültür mirasının bugün için öneminin altını çizmektedir.
Kaynağını insan sevgisinden alan Anadolu kültüründen yola çıkarak, insan odaklı politikalar üretmek ve bunu, 21. Yüzyılın demokratik değerleriyle besleyip, sol, sosyal demokrat ve sosyalist partilerin yeniden dirilmesi için yeni bir zemin oluşturulamaz mı? Mesut KARAKOYUNLU-30.05.2007