Büyük ozanımız sevgili Nazım, bir şiirinde, az sayılmayacak kadar insanın hâkim güce teslimiyetine karşı sitemini şöyle ifade eder:
"Koyun gibisin kardeşim, gocuklu celep kaldırınca sopasını sürüye katılıverirsin hemen ve âdeta mağrur, koşarsın salhaneye. Dünyanın en tuhaf mahlûkusun yani, hani şu derya içre olup deryayı bilmiyen balıktan da tuhaf.
Ve bu dünyada, bu zulüm senin sayende.."
Nazım'ın yaptığı yerinde ve doğru bir durum tespiti…
Soruna çözüm önermeyen bu tespiti tersine çevirecek, koyun fıtratını direnişin içine katacak bir çözüm olamaz mı?
21.yüzyıla uzanan mücadele deneyimi artık çatışma değil kenetlenerek dik durmayı gündeme taşıyor. Bu nedenle şiddete şiddetle karşı koymayı kabul etmiyor. Haklı ve meşru direnişi de bütün ezilenlerin ortak zeminine çekiyor. Sloganları da "HEP BERABER"..
Belki okuyanınız vardır; Ece Temelmuran'ın "HEP BERABER" adlı kitabı...
Konuya açıklık getirmek için bu kitaptan okuduğum; bazılarınızın izlediğini sandığım, "Kasabanın Sırrı" adlı filmden söz etmek istiyorum.
Filmin bir sahnesinde, duvarda, Mussolini'nin "Yüz yıl koyun olarak yaşamaktansa bir günlüğüne aslan olarak yaşamayı yeğlerim." sözü yazılıdır. Anthony Quinn'in canlandırdığı Santa Vittoria kasabasının Belediye Başkanı Bombolini, bu sözün altında, kendi bakış açısını paylaşır: "Yüz yıl yaşamak daha iyidir. İtalo Bombolini"
Filmin hikâyesi kısaca şöyle: "Naziler küçük bir İtalyan kasabası olan Santa Vittoria'yı işgal eder. Kasabanın ünlü şaraplarının peşindedirler. Dehşete kapılan ve normalde işe yaramaz biri olan belediye başkanı Bombolini kasabanın meşhur şarabını kurtarmaya karar verir ama kimse onu ciddiye almadığından işi bir hayli zorlaşır.
Santa Vittoria kasabasına bir korku atmosferi çökerken insanlar iki gruba ayrılır: direnmek isteyenler ve boyun eyenler.
Ama Bombolini'nin herkesi ortaklaştıracak bomba gibi bir fikri vardır: kasabalılar insan zinciri oluşturup, şişeleri elden ele geçirmek suretiyle şarabı gizli bir sığınağa taşıyacaktır. Hep beraber olmanın yarattığı dayanışmanın büyüklüğünde korku küçülür, cesaret büyür, şaraplar elden ele sığınağa taşınır.
Kasabalılar birbirine öyle kenetlenir ki bu sır herkesin ağzını kilitler, suskunluk direnişe dönüşür.
Filmin geri kalanında, Bombolini'nin işi, şarapların yerini soruşturan Nazi komutanlarına aynı sözleri tekrarlamaktır: "Şarap yok!" Sonunda suskun Santa Vittoria kasabası halkı kazanır, aslan yürekli Naziler şarabı alamadan kasabadan ayrılırlar."
Filmin sonunda biz izleyiciler, insanlığa ilişkin derin bir tecrübe ile baş başa kalırız.
Dayanışma varsa... Koyun kadar korkak insanlar bile filmde olduğu gibi direnişin parçası olabiliyorlar.
İnsanlık, yüzyıllar içerisinde, çatışma kültürünün kan, gözyaşı ve acıdan başka birşey üretmediğini büyük bedeller ödeyerek deneyimledi.
Artık ayrışmayı ve sonucu şiddeti red ediyor, koyun gibi olanlarla da, onları dışlamadan ortaklaşmayı öneriyor, sorumluluğu paylaşarak ve dayanışarak her sorunun çözülebileceğini artık görüyor, diyebiliriz miyiz bilmiyorum ama zalimin karşısında, filmde de olduğu gibi "hep beraber" olmanın işe yaradığını söyleyebiliriz.
Nazım usta günümüzde yaşasaydı, şiirin sonunda,
"Ve bu dünyada, bu zulüm senin sayende"
suçlamasının yerine, koyun gibi olanları da şiddet içermeyen direnişin içine sokarak zafer için;
" ya hep beraber ya hep beraber" diyerek dayanışma çağrısı yapardı diye düşünüyorum.
Mesut Karakoyunlu