Mesut KARAKOYUNLU - Emekli Öğretmen
Köşe Yazarı
Mesut KARAKOYUNLU - Emekli Öğretmen
 

KENDİ ELİMİZDE OLAN BİR ŞEYİ BAŞKA YERDE VE ELDE ARAMAK...

  Sadi Şirazi’nin bir hikayesi... Bu hikayede elsiz ayaksız bir tilki, aslanın yediği avının artıklarıyla hayatta kalıyor. Bunu gören bir derviş işini gücünü bırakmış, Allah’ın gaipten rızk yollayacağını umarak beklemeye başlamış. Ne elalem, ne eş dost; kimseler arayıp sormayınca; çok geçmeden çenk gibi bir deri bir kemik kalmış. Çaresizlikten sabrı da idraki de tek tek tükenmiş. Derken uzlete çekildiği mescidin mihrabından kulağına sesler gelmiş; “Hey miskin tembel adam! Tilki gibi elsiz ayaksız düşünme kendini. Bilakis yırtıcı aslan ol ve öyle çalış ki aslan gibi senden başkalarına bir şeyler kalsın. Neden tilkiye benzeyip artıklarla doyacaksın ki? Aslan gibi yeleleri gür ve ensesi kalın olan insan, tilki gibi düşkünleşip yemeğini başkasından beklerse, köpekler bile ondan üstün olur. Hadi durma, çalış, çabala, hem ye, hem yedir. Bu hikayeyi okuyunca aklıma Voltaire'in aşağıda özetlediğim Candide adlı kitabı geldi. Bir krallıkta sarayın prensleri kendi ülkelerinde bulamadıkları mutluluğu, ülke ülke gezip araralar. Savaşlar görürler, taciz tecavüz, talan ve yağmalara tanık olurlar. Her gittikleri yerde ölüm, acı gözyaşı, yoksulluk içinde hüzün dolu mutsuz insanlarla karşılaşırlar. Sonuda İstanbul'a gelirler. Kentin kenar mahallerinde dolaşırken tek katlı bahçeli mütevazi bir evinin önünde oturan iki yaşlı görürler. Huzurlu ve mutlu oldukları yüzlerinden okunan iki yaşlı karı kocaya selam verirler. Yaşlı çift, bu yorgun bezgin durumdaki gezginleri evlerine davet ederler. Hemen sofra kurarlar bu bitkin ve perişan bu insanlarını karınlarını doyurururlar, çay ikram ederler. Bütün Avrupayı gezip, bulamadıkları güler yüzlü insan sıcaklığı karşısında, "Biz bütün Avrupayı gezdik, birçok insan gördük sizin gibi huzurlu olanı görmedik, bu mutlu halin sırrı nedir" diye sorarlar. Yaşlı adam, "Evimizin önünde gördüğünüz şu bahçe ve bahçenin toprağını ellerimizle işler, diker, emek ve sevgiyle meyve, sebze üretir, hasat eder, geçimimizi sağlar, karnımızı doyururuz. Fazlasını da diğer insanlarla paylaşırız. Biz mutluysak bunu toprağa ve harcadığımız emeğe borçluyuz, başkaca sırrı yok."der. Mutlluğun sırrı, yukarıda iki hikayede de ifade edildiği gibi üretmek ve paylaşmak mı ne !? Kendi öz kaynaklarını üretimin dışına iten, halkın hizmetine sunamayan bir siyasi irade, tilki gibi düşkünleşip yemeğini başkasından beklerse, ne mi olur? Mesut Karakoyunlu
Ekleme Tarihi: 06 Aralık 2024 - Cuma

KENDİ ELİMİZDE OLAN BİR ŞEYİ BAŞKA YERDE VE ELDE ARAMAK...

 
Sadi Şirazi’nin bir hikayesi...
Bu hikayede elsiz ayaksız bir tilki, aslanın yediği avının artıklarıyla hayatta kalıyor. Bunu gören bir derviş işini gücünü bırakmış, Allah’ın gaipten rızk yollayacağını umarak beklemeye başlamış. Ne elalem, ne eş dost; kimseler arayıp sormayınca; çok geçmeden çenk gibi bir deri bir kemik kalmış. Çaresizlikten sabrı da idraki de tek tek tükenmiş.
Derken uzlete çekildiği mescidin mihrabından kulağına sesler gelmiş; “Hey miskin tembel adam! Tilki gibi elsiz ayaksız düşünme kendini. Bilakis yırtıcı aslan ol ve öyle çalış ki aslan gibi senden başkalarına bir şeyler kalsın. Neden tilkiye benzeyip artıklarla doyacaksın ki? Aslan gibi yeleleri gür ve ensesi kalın olan insan, tilki gibi düşkünleşip yemeğini başkasından beklerse, köpekler bile ondan üstün olur. Hadi durma, çalış, çabala, hem ye, hem yedir.
Bu hikayeyi okuyunca aklıma Voltaire'in aşağıda özetlediğim Candide adlı kitabı geldi.
Bir krallıkta sarayın prensleri kendi ülkelerinde bulamadıkları mutluluğu, ülke ülke gezip araralar. Savaşlar görürler, taciz tecavüz, talan ve yağmalara tanık olurlar. Her gittikleri yerde ölüm, acı gözyaşı, yoksulluk içinde hüzün dolu mutsuz insanlarla karşılaşırlar. Sonuda İstanbul'a gelirler. Kentin kenar mahallerinde dolaşırken tek katlı bahçeli mütevazi bir evinin önünde oturan iki yaşlı görürler. Huzurlu ve mutlu oldukları yüzlerinden okunan iki yaşlı karı kocaya selam verirler. Yaşlı çift, bu yorgun bezgin durumdaki gezginleri evlerine davet ederler. Hemen sofra kurarlar bu bitkin ve perişan bu insanlarını karınlarını doyurururlar, çay ikram ederler.
Bütün Avrupayı gezip, bulamadıkları güler yüzlü insan sıcaklığı karşısında, "Biz bütün Avrupayı gezdik, birçok insan gördük sizin gibi huzurlu olanı görmedik, bu mutlu halin sırrı nedir" diye sorarlar. Yaşlı adam, "Evimizin önünde gördüğünüz şu bahçe ve bahçenin toprağını ellerimizle işler, diker, emek ve sevgiyle meyve, sebze üretir, hasat eder, geçimimizi sağlar, karnımızı doyururuz. Fazlasını da diğer insanlarla paylaşırız.
Biz mutluysak bunu toprağa ve harcadığımız emeğe borçluyuz, başkaca sırrı yok."der.
Mutlluğun sırrı, yukarıda iki hikayede de ifade edildiği gibi üretmek ve paylaşmak mı ne !?
Kendi öz kaynaklarını üretimin dışına iten, halkın hizmetine sunamayan bir siyasi irade, tilki gibi düşkünleşip yemeğini başkasından beklerse, ne mi olur?
Mesut Karakoyunlu
Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve seckinhabertv.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.