Bu ülkede yaşayıp ta Nazım Hikmet ismiyle bir şekilde, olumlu veya olumsuz tanışmayan yoktur diye düşünüyorum. O, yazılarıyla, özellikle de şiirleriyle buluşan insanları etkilemiş, olumsuz düşünceleri olumluya çevirebilmiş güçlü bir şairdir.
Çünkü o, hep insan demiş, haksızlığa karşı hakkı savunmuş, emeğin yanında olmuş, ezenlerin karşısında durmuş, eşitlik ve özgürlük için yaşamını ortaya koymuş, yurtsever, mücadeleci bir ozandır. Onu okuyup da ondan vicdan sahibi insanların olumlu etkilenmemesi mümkün değildir.
Onu, iyi ki çocukluğumda tanımışım.
Büyük Ozan Nazım'ın 120. doğum yılı anısına O'nu tanıyışımın hikâyesini tekrar paylaşma ihtiyacı duydum.
11 yaşındayım. Bundan 62 yıl önce...
Arkadaşım Hüseyin ile sokakta top oynuyoruz. Top peşinde koşmaktan yorulduk, dilimiz damağımız kurudu. Mahallede çeşme yok ki su içelim.
Hüseyin, "Bizim eve çıkalım, su içer dinleniriz." dedi.
İkinci kattaki eve dar merdivenlerden çıktık. Kapı açıktı ama evde kimse yoktu.
Girişte sağ tarafta, rafları kitaplarla dolu bir kitaplık dikkat mi çekti?
Hüseyin'in babası öğretmendi. Finike İlkokulunda çalışıyordu.
Hüseyin su getirmek için mutfağa girdiği sırada ben hayranlıkla izlediğim kitaplardan ilk elime geleni çektim.
Kitabın kapağındaki resmi hatırlamıyorum ama üzerinde " İT ÜRÜR KERVAN YÜRÜR" yazıyordu. Kitabın yazarı Nazım Hikmet idi.
Babam Demokrat Partili idi. O çevreden bazı insanların bu ismi şeytanlaştıran söyledikleri aklıma gelince önce irkildim, kendimi günah işlemiş gibi hissettim. Kitabı geri bırakmak istedim ama merakımı yenemedim, kitabın kapağını açıp önsözünde okuduğum birkaç cümle beni etkilemiş olacak ki farkına varmadan kitabın içine dalmışım.
Bu sırada arkamda bir ses, "Mesut alıp okuyabilirsin." dedi. Sesin sahibi Hüseyin'in babası Ali Güzelkara idi.
Ali öğretmen, ailesi ve çocukları iyi insanlardı. Karşı karşıya olan evlerimizin yarattığı komşuluk ilişkisi de dostluk, kardeşlik derecesinde samimiydi. Ailecek birbirimize gidip geliyorduk.
Buna rağmen çocuk zihnime yerleştirilen "Nazım hain" algısının yarattığı refleksle kitabı kitaplığın için attım.
Ali öğretmen, "Neden okumak istemiyorsun? “diye sordu.
-Bu yazar hainmiş, dedim.
Ali öğretmen, okumam için ikna etmeye çalışmadı. Kendine has babacan gülümsemesiyle sevecen bir şekilde kafamı okşayarak, "Sen bilirsin." dedi.
Aradan bir hafta geçmesine rağmen, önsözde okuduğum bir kaç cümlenin etkisiyle kitabın anlattıklarına olan merakım geçmedi.
Bir fırsatını bulup, Ali öğretmen fark etmeden bu kitabı oradan ç-alıp okuma isteği içimde her geçen gün büyüyordu.
Bir gün bir oyundan sonra su içme bahanesiyle Hüseyin'le birlikte evlerine çıktık. Yine evde kimse yoktu. Hüseyin su getirmek için mutfağa girer girmez, sağımda duran kitaplıktan, attığım yerde duran kitabı ç-aldım, gömleğimin altına hızla soktum.
Sularımızı içip oynamak için aşağıya indiğimizde, kitabı okumak için içim içime sığmıyordu. Bir bahane üretip, oyundan kaçtım, eve geldim, kimseye göstermeden gömleğimin altından çıkardığım kitabı okumaya başladım.
Bazı anlatılanları anlamakta zorlanıyordum ama bütünde anladığım, haksızlıklara karşı bir ses "İT ÜRÜR KERVAN YÜRÜR" diyordu.
Kitabı bitirdiğimde, çocuklara özgü adalet duygusunun etkisiyle ve de ezilenlerin yanında olma duygusuyla olacak ki Nazım Hikmet'in insanseverliğinin içime ılık ılık aktığını hissettim.
Ç-aldığım kitabı, kimse görmeden, kitaplığa, ilk aldığım yerine düzgün bir şekilde koydum.
Kafamdaki "Nazım şeytan, hain" algısı kemikleşmeden yıkılmıştı. Nazım gözümde haksızlıklara karşı savaşan bir kahraman olmuştu artık.
O günden bu güne bendeki Nazım hayranlığı, şiirlerini yeniden yeniden okudukça büyümeye devam ediyor, neden uluslar üstü bir şair olduğunu daha iyi anlıyorum.
Dünya şairi büyük usta Nazım Hikmet'i ölümün 54. Yıl dönümünde saygıyla anarken;
O olaydan bir süre sonra trafik kazasında kaybettiğimiz Ali Güzelkara öğretmenimi de saygıyla ve rahmetle anıyorum.
Ve de böyle bir tecrübeyi, sevecen yaklaşımıyla bana yaşattığı ve benim Nazım Hikmet'i hak ettiği şekilde tanımama sebep olduğu için şükranlarımı sunuyorum.
Mesut Karakoyunlu