Bir zamanların ünlü pop müzik sanatçısı Cat Stevens, 1977 yılında Müslüman oldu. Müslüman olduktan sonra adını Yusuf İslam olarak değiştiren sanatçı ilk açıklamasında şunları söyledi:
“Kur'an-ı Kerim yıllardır aramakta olduğum evrensel cevapları içeriyordu. 1977'de İslam'ı kucakladım.”
Yeni adıyla Yusuf İslam, Müslüman ülkelerinde yaşanan din dışılıklara, bazı Müslüman grupların Allah adına uyguladıkları insanlık dışı şiddet ve teröre tanık olduktan sonra 2010 yılında yaptığı, gazetelere yansıyan açıklamasında , şöyle diyordu:
“Kuran’ı okuyup anlamadan önce, Müslümanları tanısaydım, İslam’la buluşamazdım. Allah'a şükürler olsun İslam’ı kaynağı Kur’an’dan öğrenmişim”
Bu açıklamaların ışığında, Paris’de ve daha önce başka yerlerde yaşanan din eksenli kanlı terör olaylarını irdelediğimizde, sorunun İslam’la ilişkili olmadığını; kimlik siyasetine olanak tanıyan zorlama yorumların, uydurulmuş hadislerin etkisi altında siyasallaşmış Müslümanlarla ilişkili olduğunu söyleyebiliriz diye düşünüyorum.
Şiddet ve terör hangi nedenle ve kim tarafından yapılırsa yapılsın, kabul edilemez bir olgu.
Dünya da İslamofobik bir etki yaratan, Allah adı kullanılarak gerçekleştirilen, ifade özgürlüğünü, insanı ve yaşam hakkını hedef alan kanlı terör olayların beslendiği, Kur’an dışı kaynağın kurutulması, siyaset dışı Müslüman din alimlerinin işi..
Diğer tarafta; farklılıkları ötekileştiren, hainlikle suçlayıp, kafirlikle düşmanlaştıran, bununla kalmayıp şiddeti ve terörü meşrulaştırarak katliamlara neden olan kimlik temelli siyaseti, siyasi yaşamımızdan silmemiz gerekmiyor mu?
Ülkemizde siyasetin kimlikler üzerinden değil; çoğulcu, katılımcı, özgürlükçü ve eşitlikçi çağdaş demokratik değerler üzerinden yürütülmesi, şiddeti ve terörü besleyen kimlik siyasetinin panzehiri olamaz mı?
Laikliği seküler anlamda içinde barındıran çoğulculuğun, toplumsal bilince dönüştürülerek; bu bilincin günlük yaşamın içine sokulmasında sanatçılarımıza da görev düşmüyor mu?
1977 yılında bıraktığı müziğe 2006 yılında dönüşünün sebebini “İslamofobi”olarak açıklayan Yusuf İslam, o gün şunları söylüyor:
“Artan İslamofobik tepkiler nedeniyle, Doğu ve Batı kültürleri arasında olumlu etkileşimin artmasına ihtiyaç var. Müzik bu anlamda işe yarar. Müziğimle, Batı'nın Müslümanları, Müslümanların da Batı'yı anlayabileceği bir iklim yaratmaya çalışıyorum.”(Kaynak; gazeteler ve internet)
Yusuf İslam’ın da ifade ettiği gibi insanları ve halkların bir birlerini anlamaya ihtiyaçları var. Bu ihtiyacı doğuran İslamofobinin engellenmesi için insanlar ve toplumlar arası farklılıkların çatışmasından kaynaklanan gerilimlerin ve zorluklarının aşılması bir zorunluk değil mi?
Bunun için Kur’an’daki İslam’ı Müslümanlara rehber kılacak kimlik siyaseti yapmayan din alimlerine, bütün insanları ayrım yapmadan kucaklayacak politikacılara, insanları düşünmelerini sağlayacak ve onları bilgilendirecek aydınlara/bilim insanlarına ve insan sevgisini yüreklerimize işleyecek, ruh dünyamızı zenginleştirecek sanatçılara büyük sorumluluklar düşüyor diye düşünüyorum.
13. ve 14 yüzyılda, Ahmet Yesevi, Ahi Evren, Hacı Bektaş Veli, Yunus Emre, Şeyh Bedreddin, Pir Sultan Abdal, Mevlana gibi bilge insanlarımızla bu Anadolu’da başarılmış, bugün neden olmasın!?
Kelime i tevhit'i din alanının dışına, sokağa çıkartıp, siyasallaştırıp hilafet ve şeriatı bayrağı yaparak değil!
Mesut Karakoyunlu