Pazar günü Suadiye sahiline indim, geziyorum; güneş sıcak ama ağaçların gölgeleri, denizden gelen sabah serinliğinin yosun kokusu eşliğinde hissedildiği yerler. Ağaçların altı piknik yapan ailelerle dolu…
Kargalar piknikçilerin etrafında bir inip bir kalkıyorlar, sanki talepleri var, aldıran yok...
Bu ara bir karga, birkaç aileden oluşan kalabalık bir piknik sofrasına kimseye fark ettirmeden yaklaştı, sofraya sürülmek üzere örtünün kenarında duran tabaktan bir parça peyniri kaptığı gibi havalandı. Karganın arkasından bakakalan piknikçilerden bazıları kargaya kızgınlıklarını, çıkardıkları anlamsız seslerle ifade ederken biri ise sofradakilere, "Ne bağırıyorsunuz kargaya, burası bu kuşun yaşam alanı, yaptığı, vermeniz gereken hakkını çalmak değil sadece bize danışmadan almak. Geçmediğimiz köprü, tünel için yatmadığımız hastane için para ödüyoruz, diğer tarafta yediğimiz içtiğimiz, kullandığımız her şey için KDV, ÖTV adı altında resmen haraç ödüyoruz, şu karganın sergilediği hak arayışını bile gösteremiyoruz.Sonra da cahillere kızıyoruz. Farkında mısınız? Cahil olan asıl bizleriz. Çünkü kime neden kızacağımızı bilmiyoruz."
Bu arada yakınlardan geçen bir kaç karganın "gaak, gaaak" sesleri ve kanat çırpışları piknikçinin konuşmasını alkışlar gibiydi.
Bir paneldeymiş gibi izlediğim bu konuşmayı dinleyen sofradakilerde öyle bir sessizlik oldu ki herkes buhar olup kaybolmuştu sanki...
'Kılavuzu karga olanın…' diye başlayan sözü bir daha kullanmam artık!
Hırslarımızı ifade eden dil, doğanın dilini anlamadıkça burnumuz b*ktan kurtulmayacak mı ne?
İstanbul Hikayelerim'den
Mesut Karakoyunlu
18 Temmuz 2018
İstanbul