Ülkenin başta insan olmak üzere tüm kaynaklarını tüketen etnik teröre karşı barışçıl çözüm bulunması akıl sahibi herkesin insani ve vicdani talebidir.
Barışa karşı olmak düşünülemez.
Bir de "Yurtta barış dünyada barış" şiarımızken...
Ancak savaşa karşı barışı savunmanın teröre destek olarak algılandığı bir ülkede yaşıyoruz.
Bu nedenle tabandan yükselecek barış iradesi terörle ilişkilendirilme korkusuna mahkûm edilmiştir.
Halkları ne kadar temsil ettiği bilinmeyen akil adam oluşumunu örgütleyen iradelerin barış girişiminin dayatma olarak algı vermesi, insanın aklına hayal kırıklığı yaratan önceki barış sürecini getiriyor.
Akiller hareketini yöneten ve yönlendiren siyasi iradenin, ülke içindeki barışçıl eylemlere karşı şiddete varan bir direnç gösterdiği gerçeklik. - Ki bu iradenin son olarak; 25 Kasım'da Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü bir araya gelen kadınlara biber gazlı şiddette olduğu gibi barışçıl protestolara bile tahammülsüzlüğü varken; yıllardır anaların yüreğini yakan, ocaklara ateş düşüren bir konudaki barış yaklaşımı yeniden mi kandırılıyoruz sorusunu akla getiriyor?
Emperyal çıkarlar ve siyasi hesaplar dışında barışı sağlayacak olan; halkların insan odaklı samimi demokratik iradesinden başka ne olabilir ki!?
Halkların demokratik iradesi, yöneticiler üzerinde baskı oluşturmazsa... Yönetenlerin dayatmalarıyla gerçekleştirilecek bir barış süreci ki şu an öyle; coğrafyamızda çatışma ve istikrarsızlıktan beslenen emperyal hesapların dışında düşünülebilir mi?
Mesut KARAKOYUNLU