Finike’den, farklı ve sıradışı bir doktor, birçok alanda farkındalık yaratarak gelmiş geçmiş. Ne kadarımız, ne kadar biliyor?
Bugün unutulmak üzeri olan, çocukluk anılarımda önemli bir yeri bulunan bu doktorun, hastaya “müşteri” gözüyle bakıldığı günümüzde, “İNSAN” muamelesi yapan yaklaşımını anlatmak ve paylaşmak istedim, insanlığımızdan ne kadar uzaklaşmakta olduğumuzu gösterebilir miyim diye…
Bu yazımda, 70’li yılların başlarında, şu an adını hatırlayamadığım, olayın baş kahramanı bir köylünün bana anlattıkları üzerinden bu doktoru hikâye etmeye çalıştım.
Olayda yaratılan farkındalığı fark etmek için mutlaka okuyun derim, okumaya başlayınca sonunu merak edip hepsini okuyacaksınız, buna inanıyorum.
FİNİKE’DEN BİR HEKİM GEÇTİ:, NAMI, ÇİL DOKTOR.. ADI, İBRAHİM HALİL DÖNMEZER…
60’lı yılların başları… İncirağacı köyünde bir yörük aile göçerliği bırakmış. Göçerlik olmayınca, obanın yükünü yaylaya taşıyan develere iş kalmamış. Aç doyuracak değiller ya... Karar vermişler işsiz kalan develeri satmaya…
Göçerliğin bir şekilde devam ettiği yörede, alıcılar sıraya geçmişler, fiyat üzerine fiyat koymuşlar, develer iyi bir paraya satılmış.
Ailenin eline yüklü bir para geçmiş.
Düşünmüşler taşınmışlar, bu parayla ne alabiliriz diye…
Karar vermişler; deve gibi yük taşımayacak ama kendilerini bir yerden bir yere götürecek bir araç almaya…
Otomobil pek yaygın değil, olsa bile yörede otomobilin gidebileceği doğru dürüst yol yok.
O günlerde at arabası yaygın yük ve insan taşıma aracı…
Bu olur mu diye aile büyükleri düşünürken evin küçük oğlunun aklına, motosikletiyle köy köy dolaşıp hasta tedavi eden çil doktor gelmiş.
-Motosiklet alabiliriz, demiş.
Ortanca oğlan; “Bizim ufaklık doğru söylüyor. Çil Doktor bu araçla tüm köyleri gezebiliyor. Biz de istediğimiz köye, istediğimiz zaman gidebilir, dost akraba ziyareti yapabilir, çevre köylerdeki bazı işleri yapabiliriz, arakasına bir de heybe koyduk mu pazardan aldıklarımızı taşıyabiliriz” demiş.
Bu fikir ailede herkesin kafasına yatmış.
Vermişler parayı, almışlar motosikleti…
Satıcı motoru evin önüne getirmiş, çalıştırmış, küçük bir tur atmış, sağlam ve işler vaziyette aracı aileye teslim etmiş.
Etmiş ama bir sorun var; ailede hiçbir kimse motosiklet kullanmasını bilmiyor. Yakın yerlerde motosikleti olan bir kişi de yok ki motoru kullanma konusunda kendilerine yardımcı olsun.
Ailenin ortanca oğlu” O işi bana bana bırakın.” demiş.
Aile bu çıkışa bir anlam verememiş ama... “Madem kendine güveniyorsun, hallet şu işi” demişler.
Bu görevi üstlenen genç, her gün evden çıkıp Finike’ye gidiyor.
Bir gün, iki gün, üç gün derken bu gidiş gelişler 10 gün sürüyor.
On birinci gün, bir motosiklet sesi eve doğru yaklaşıyor, sürücü Çil Doktor, arkasındaki de evin ortanca oğlu genç… Evini önünde çalışır vaziyette duran motordan genç iniyor. Hane sakinlerine selam veren Çil Doktor, hal hatır sorar ve motoru harekete geçirip, yoluna devam eder.
Aile bireyleri şaşkın bir şekilde birbirlerinin yüzüne bakarken;
Genç, “ Ben 10 gündür Finike’ye neden gittim geldim biliyor musunuz?” der.
Merakları daha da artan aile bireyleri, hadi anlat, öğrenelim der gibi hep birlikte kafa sallarlar.
-Çil Doktor’un motosikletiyle köylere gideceği anları takip etmeye başladım. Motoru nasıl çalıştırıyor, çalıştırdıktan sonra vitese geçirmek için ne yapıyor, bindikten sonra motor nasıl hareket ettiriliyor, hep bunları izledim. Sizin anlayacağınız, göz hırsızlığı yaparak, aracı nasıl kullanacağımı öğrenmeye çalıştım.
“Şimdi motorumuzu sürebilecek misin?” der baba…
- Bu o kadar basit değil… Önce kendi kendime.. Çil Doktor motorla bir hastaya giderken arkasına binip, motosikleti nasıl kullandığını yakından görmem gerekir dedim. Ve bunu nasıl yaparım diye düşünmeye başladım. Aklıma Hasköy’deki Hatçe Teyze geldi. Hastaydı ve doktora ihtiyacı vardı. Herkes bilir, bu adam, “Hasta var!” dedin mi; kim, nerede demeden, hadi beni oraya götür der. Hatçe teyze yoksul, parası yok, bu önemli değil Çil Doktor için, tedavisini yapar, parasını almaz ve de yanında getirdiği şişman çantasından çıkardığı ilaçları bedava hastasına verir ve böylece görevini hiç yüksünmeden yapar.
Ben de buna güvenerek, bugün sabah Çil Doktor’un kapısında bekledim. Evden çıkar çıkmaz yanına vardım, “Doktorum, Hasköy’de yaşlı ve hasta yoksul bir teyze var, acil gidebilir miyiz?” dedim. “Hiç tereddüt etmeden, motosikletinin yanına gitti, çalıştırdı, üzerine atladı ve “Hadi arkama bin ve beni hastaya götür!” dedi.
Böylece ben hem Hatçe teyzeyi muayene ettirdim hem de bu arada Doktorla motosiklet üzerine konuşma, bazı ayrıntıları öğrenme fırsatı yakaladım.
Baba, “ Hadi bakalım öğrendiklerin, bizim motorda işe yarayacak mı görelim.” der.
Ortanca oğlan kendinden emin bir şekilde motosikletin başına geçer, direksiyonu elliklerinden sıkıca tutar, çalıştırmak için ayak marşına basar… Basar ama motor çalışmasıyla birlikte, daha üzerine binemeden hızla öne fırlar, yan tarafında da ortanca oğlan, azgın deveyi sakinleştirmeye çalışan deveci gibi bağıra çağıra sürüklenircesine koşarken motorla birlikte, biraz ilerde bir çukurda bulur kendisini… Çil Doktorluk olmaz ama ufak yaralarla ve çiziklerle ilk tecrübeyi atlatır.
Oğlunun ciddi bir yarası olmadığını gören baba, gülerek, “ Bu aleti deve mi sandın, bağırıp çağırınca durup ve susacak” diyerek oğluyla dalga geçer.
Oğlan, “ motor vitesteymiş, fark etmedim. Hızla hareket edince de debriyaj kolunu ve freni kullanmayı panikle akıl edemedim, pinar odunuyla değil de söğüt dalıyla dayak yemiş biri gibi unutamayacağım bir ders aldım, bu benim için önemli.” der.
Aradan geçen birkaç hafta içinde deneme yanılma yoluyla motoru, tam hâkimiyet kuramasa da kullanmaya başlayan gencin daha uzaklara gidebilmek adına özgüveni artar.
Bu arada baba hastalanır, acil doktora ihtiyaç var. Oğlu motoru çalıştırıp, üzerine atlar, nasıl kullandığını fark edemeden soluğu, 5-6 km uzaklıktaki Finike merkezde Çil Doktor’un yanında alır. Durumu anlatır. Bildik çantasını yanına alan doktor, içine bir göz attıktan sonra gencin kullandığı motosikletin arkasına atlar, “Beni çabuk hastaya götür” der.
Tatlı Çay’ın ahşap köprüsünde geçerken motor biraz yalpalasa da, dalgaların yaladığı kum zeminde dengede ilerlemeye başlar.
Hava bozuktur. Dalgalar sahile daha çok vurmaktadır. Tuzlu Yalak mevkiine geldiklerinde, sahile vuran büyük bir dalga motosikleti içine alır. Direksiyon hâkimiyetini kaybeden genç denizin içine yönelen motora hâkim olamaz ve motor bir süre sonra suyun içinde yan yatar, üzerindekileri denize atar. Doktor, dalgaların üzerinde kayık gibi yüzen çantasını kurtarmaya çalışırken, genç, beline kadar çıkan suda yan yatmış motoru kaldırıp, kıyıya götürür
Hasta yakını genç ve doktor sudan uzaklaşır, bir kum yığınının üzerine otururlar. Ne oldu bize dercesine şaşkın şaşkın üstlerine başlarına bakarlar. Kısa sürede kendini toparlayan doktor, genç sürücüye, biraz sert bir ifadeyle, “Yaptığını gördün mü, sert bir zeminde devrilseydik, belki de ölecektik” der ve ekler “Sen motor kullanmasını ne zaman ve kimden öğrendin?.”
Genç mahcup ve utangaç bir şekilde, “Sizden doktorum” der.
Doktor bu açıklamaya bir anlam veremez, “Nasıl” diye sorar.
Genç, hikâyeyi, başı önüne eğik, baştan sona anlatır, doktoru bir gülme tutar, beceriksizliğinin utancından doktorun yüzüne bakamayan genç de gülmeye katılır. Bir süre beraber güldükten sonra, kıyafetlerinin ıslaklığını vücudunda hisseden doktor, “ haydi çalıştır motoru, hastaya yetişemeden biz hasta olacağız, hem hasta bekletilmez, çabuk varmalıyız” der.
Genç, bir iki denemeden sonra motoru çalıştırır ama kullanmak istemez. Doktor, “ Öğreticin bensem, sen kullanacaksın! Şimdi kullanmazsan bir daha hiç kullanamazsın” der ve gülerek “arkamdan Çil Doktor bir motor kullanmasını bile öğretememiş dedikodusu yaptırmam ben… ” der.
Doktorun yüreklendirmesiyle direksiyonun başına geçen genç, usta öğretici eşliğinde hiç sağa sola yalpalamadan doktoru hasta babasına yetiştirmiş.
Bu tecrübenin verdiği özgüvenle de köyün en iyi bir motosiklet kullanıcısı olmuş, Çil Doktor gibi; yörede acil doktora ihtiyacı olanlara Hızır gibi yetişip, hastaları doktora götüren veya doktoru onların ayağına getiren…
Mesut Karakoyunlu
30 Aralık 2019