Demokrasi adına elimizde kalan tek meşru enstrüman SANDIK.
Sandık dışında, kendimizi ifade edebileceğimiz, söz söyleyebileceğimiz alanlar yasaklı ve kuşatılmış durumunda.
Hem de zırhlı güvenlik güçlerinin copları, tomaları, biber gazları ve plastik mermili silahlarıyla...
Teyakkuz halinde bekliyorlar. Meşruluk içinde hak arayanları baskılamak, susturmak, sindirmek ve gerekirse ezmek için kalkanlarına mızraklarını vurarak saldırıya hazırlanan Romalı askerler gibi..
Buna karşılık baskı altında tutulmak istenen halkın tek silahı oyu ve oyunu kullandığı sandık; yani elinde tahtadan bir kılıç var, oyunu koruyacağı...
Buna karşılık her türlü gücü elinde bulunduran, kendine göre yasa koyan, işine gelmeyen yasayı kaldıran, gerekirse mühürsüz oyları geçerli kılacak kadar yasa dışına çıkan bir siyasi anlayış tarafından kuşatılmış seçim çevresi...
Bu durum tahtadan yapılmış Truva atı ve aşılmaz taş duvarlarıyla çevrili, girilmez sanılan Troya kalesinin hikâyesini akla getiriyor.
Homeros’un İlyada isimli destanında bahsettiği Troya Savaşı, Akhalılar ile Troyalılar arasında geçer.
M.Ö. 500 yıllarında meydana gelen bu savaş yaklaşık 10 yıl sürer. Akhalılar ve Troyalılar arasında geçen bu uzun savaş artık askerleri yormuştur.
Zekası ve cesaretiyle ünlü Akhalıların komutanı Odysseus’un aklına savaşın seyrini değiştirecek kurnazca bir fikir gelir. Bu fikir, tahtadan devasa bir atın yapılmasıdır.
Bu büyük Tahta atın içine Odysseus ve en iyi askerler yerleşir. Atla birlikte Troya’nın kapısına kadar gelen Akhalılar sanki savaştan çekiliyormuş gibi görünerek tahta atı başında bir askerle birlikte Troya kapısında bırakıp kaçarlar. Atın başında bırakılan Akhalı asker Truva atı içinse bu atın Tanrıça Athena adına yapıldığını ve eğer Truvalı askerler bu atı yakıp yıkarsa tanrı Athena’nın nefretinin onların üzerinde olacağını ama bu atı koruyup Troya kentinin içine alırlarsa tanrı Athena’nın Truvalıları ödüllendirip onları zenginleştireceğini söyler. Bu hikâyelere inanan Truvalılar savaşı kazandıklarından iyice emin olurlar ve tahta atı Troya kentine alıp, eğlence düzenlerler, içer eğlenirler, o gece zafer sarhoşluğu ile sızarlar.
Sabaha karşı tahta atın içindeki Akhalı askerler ortaya çıkar ve şehrin kapılarını kaçmış gibi yapıp saklanıp geri gelen diğer Akhalı askerlere açarlar. Troyalılar neye uğradığını anlayamaz, tarihin en büyük yenilgisini alırlar.
Tahta deyip geçmeyelim, tahta kılıç metaforuyla ifade edilen hak, hukuk ve adalet duygusu, sandıkta oy patlaması yapacak bir sinerjiye sahiptir.
İktidara, tıpkı akhalıların Troyalılara yaşattıkları, beklemedikleri hezimeti yaşatabilirler.
Türkiye'nin toplumsal hafızasında bunu başaracak tarihsel birikim ve tecrübe var, topraklarında ise potansiyel insan kaynağı var.
Kim bilebilirdi ki Yunanlıların silah ve asker sayısı üstünlüğüne rağmen yenileceğini, 30 Ağustos'ta Truvalı Hektor'un öcünü alan Büyük Taarruz ‘un zaferle sonuçlanacağını...
Kim bilebilirdi ki Gezi parkında kesilecek birkaç ağacı kurtarmak için birkaç kişinin
karşı çıkışının kısa sürede iktidarın yüreğine korku salan, milyonlarca insanın katılımıyla ülke geneline yayılan bir özgürlük direnişine dönüşeceğini...
Kim bilebilirdi ki siyasi bir kararla tekrarlanan 2019 İstanbul seçimlerinde İmamoğlu'nun farkı 13 binden 800 bine çıkaracağını...
Kim bilebilir ki, devletin gücünü, varlığını sürdürmek için kullanacak, otoriterlersen AKP'nin 20 yıllık iktidarının tahta kılıçla son bulmayacağını...
Yeter ki rehavet kapılıp Truvalılar gibi oyuna gelmeyelim!
Mesut Karakoyunlu