Çocuklarımıza aktarılmak üzere biz büyüklere emanet doğayı koruyamazsak, bayrağımızı yeşilin kalesinde dalgalandıramaz, sadece hamasete araç edersek geleceğimiz olan çocuklara; suyu, havası, toprağı kirlenmiş, yaşanamaz bir ülke bırakmış olmaz mıyız? Canlılığını kaybetmiş, yaşanmaz bir ülke vatan olabilir mi? Çocuklarımıza sahip çıkmak, onlara değer vermek; geleceğimiz olan çocuklara yaşanabilir, özgür bir dünya bırakacak bir irade ile mümkün değil mi? Ülkeyi yöneten irade, çocuklarımızın önüne yatıp, onları kötülüklerden koruyabiliyor mu? Çocuklara verilmek üzere bizlere emanet edilen doğaya sahip çıkabiliyor mu?
O zaman, 23 Nisan’ın şekilciliğe boğularak içeriği boşaltılması, hamasetle ve alternatif kutlamalarla amacından uzaklaştırılması karşısında oturup düşünmemiz, bu bayramın ruhuna ve amacına uygun bir tavır sergilememiz gerekmiyor mu?
Geleceğimiz çocuklarımız için yaşamı özgürleştirecek, yaşam alanlarımız doğayı koruyacak bayrağımızı yeşil bir çevrede dalgalandırmak; çocuklara olan borcumuz değil mi?
Hamasetle bu borç ödenmiyor.
Bu nedenle çocuklarımızın geleceği mevzi kaybediyor, onlara yaşanmaz bir vatan bırakacak irade hizmet masalıyla her şeyi paraya dönüştürme çabasıyla yaşam alanlarını talan ediyor.
Bu çaba meşru değil!
Meşru olan çocuklarımızın geleceğine sahip çıkmak…
Bunun içinde 20.yüzyılın hamaset değerleriyle değil, çağımızın ekolojik ve demokratik değerleriyle mücadele etmek gerekiyor. Çünkü verilecek mücadeleyi ve meşruluğu bu değerler besliyor.
“Güçlü olan değil, meşru olan haklıdır”; haklıysak ve de meşruysak ne duruyoruz?
Bu duygu ve önerilerle çocuklarımızın bayramını kutluyorum.
Mesut Karakoyunlu