Yıllardır hemen hemen her gün aynı gergin ses tonuyla topluma hitap etmek... öfke ve ayrıştırıcı ifadeler yüklü sözcüklerle konuşmak;
Hatibi de vatandaşı da sözcükleri de yordu. En masum sözcükler bile teröristlik, hainlik, düşmanlık gibi algılanır oldu, huzursuzluk virüs oldu toplumu hasta etti.
Böyle bir ortamda seçime gidiyoruz.
Biri, barış, dese..karşıdaki kavga mı istiyorsun diyerek üzerine yürüyebiliyor. Havamız, suyumuz temiz kalsın, doğal güzellikler zenginliğimiz,yaşam alanlarımızı koruyalım, diyorsun..adam, hain, sen bu memleketin gelişmesini, kalkınmasını istemiyor musun, diyor. Mahallemiz, kentimiz, aşımız, işimizle ilgili bir karar alınacaksa bizi yok sayarak karar almamalısın diyorsun, Reis'e karşı mı çıkıyorsun, diyor. Yoksulluk artıyor, işsizlik artıyor, kul hakkı yeniyor, ülkenin geliri bir avuç insanın elinde toplanıyor, ülke iyi yönetilmiyor, diyorsun.. büyüme oranı en yüksek ülkeyiz, daha nasıl yönetilsin, yabancı ağzıyla konuşmayın, kıskançlar! diyorlar. Çocuklar ölmesin şeker de yiyebilsinler, diyorsun.. terörist ağzıyla konuşma diyorlar.
Toplumun yarısının ötekileştirilererek düşmanlaştırıldığı bir ortamda tedirginlik ve endişe hakim olmaz mı?
Böyle bir toplumda yaşamayı kim ister?
Yönetenlerin bile huzursuz olduğu bir ülkede süreklilik kazanan stres, rahatlamaya izin vermiyorsa bu durum ne kadar sürdürülebilir?
Kesin birşey söylemek mümkün değil ama sonucu yaşanmış tecrübelerden görmek mümkün.
24 Haziran Seçimlerine;
sakinliğe hasret,
dinginliğe hasret,
huzura hasret bir ortamda gidiyoruz.
Bu psikolojik ihtiyaca anti depresan olacak bir yönetim anlayışı toplumda normalleşmeyi sağlayabilir.. aksi ise hiç de hoş olmayacak
bir süreci başlatabilir düşüncesini aklıma bile getirmek istemiyorum.
Halkımızın sağduyusuna güveniyorum; huzura, sakinliğe, dinginliğe oy verecektir.
Mesut KARAKOYUNLU